Kapitalosen Eleştirisi

 “Kapitalosen” (Capitalocene) kavramı, 2010’ların ortasında özellikle Jason W. Moore tarafından sistematik biçimde ortaya atıldı. Moore, Capitalism in the Web of Life (2015) kitabında bu terimi kullanarak, ekolojik krizi açıklamak için yaygınlaşan “Antroposen” kavramına itiraz etti.

  • Antroposen: İnsan türünün (antropos) gezegen üzerinde jeolojik ölçekte etkili olduğu çağ.

  • Kapitalosen (Moore): Sorunun kaynağı “insanlık” değil, kapitalist üretim biçimidir. Yani ekolojik yıkım, insan türünün varlığından değil, kapitalizmin tarihsel örgütlenmesinden doğar.

Ayrıca:

  • İsveçli ekolojist Andreas Malm da bu kavramı benimseyip geliştirenlerden biri oldu. Özellikle Fosil Kapital (2016) ve sonrasındaki yazılarında, kapitalizmin fosil yakıtlara bağımlılığını “Kapitalosen” çerçevesinde tartıştı.

"Kapitalosen Eleştirisi," 21. yüzyıl düşüncesinin bağımsız bir alanı olarak ele alınmayı kesinlikle hak etmektedir. Bu eleştiri, geleneksel kapitalizm analizlerinin ötesine geçerek günümüzün karmaşık sorunlarına yeni bir pencereden bakmaktadır.

Neden Bağımsız Bir Alandır?

Geleneksel olarak kapitalizm eleştirisi, Marksist düşüncenin bir uzantısı olarak kabul edilir. Ancak "Kapitalosen Eleştirisi," kapitalin güncel biçimlerini ve etkilerini inceleyerek kendi özgün alanını oluşturmuştur:

  • Sistemin Soyut Mantığına Odaklanma: Bu eleştiri, kapitalizmi sadece ekonomik bir sömürü biçimi olarak değil, aynı zamanda kendi kendine hareket eden, soyut ve irrasyonel bir sistem olarak ele alır. Bu yaklaşım, finansal krizler, işsizlik ve toplumsal çöküş gibi fenomenlerin arkasındaki mantığı anlamak için yeni bir çerçeve sunar.
  • Yeni Çağın Sorunlarına Yönelme: Geleneksel teorilerin tam olarak açıklayamadığı 21. yüzyıl fenomenlerine odaklanır. Küresel krizler, teknolojinin getirdiği işsizlik, doğanın yıkımı ve emeğin giderek daha "anlamsız" hale gelmesi gibi konular, bu eleştirinin temel gündemini oluşturur.
  • Geleneksel Siyasetin Ötesinde Bir Bakış: Eleştiri, kapitalin soyut doğası nedeniyle geleneksel siyasi çözümlerin (örneğin, devlet müdahaleleri veya sınıf mücadelesi) tek başına yetersiz kalacağını savunur. Bu durum, düşünürleri farklı bir direniş ve dönüşüm stratejisi aramaya yöneltir.

Özetle, "Kapitalosen Eleştirisi," kendisini geleneksel Marksizmden ayırarak, modern toplumun temel sorunlarına doğrudan temas eden bir düşünce alanı olarak bağımsız bir statü kazanmıştır. Bu nedenle, günümüz felsefesinin, sosyolojisinin ve ekonomisinin önemli bir parçasıdır.

Kapitalosen Eleştirisi'nin öne çıkan ve kurucu nitelikteki düşünürleri şunlardır:

  • Robert Kurz (1943–2012): Bu eleştirel okulun en önemli ve kurucu figürüdür. Başta "Kara Kitap: Kapitalizm Eleştirisi" ve "Çöküş" gibi eserleriyle tanınır. Kurz, modernizmin ve emek toplumunun sonuna geldiğini, kapitalin artık kendisi için bir amaç haline geldiğini ve bu durumun küresel bir çöküşe yol açacağını savunmuştur.
  • Ernst Lohoff (d. 1960): Kurz'un en yakın çalışma arkadaşlarından biridir. Özellikle finansal kapitalizmin eleştirisine odaklanmıştır. "Kapitalin Sanallaşması" gibi eserlerinde, üretken olmayan finansal piyasaların nasıl tüm sistemin ana motoru haline geldiğini ve bunun sistemin kendi iç çelişkilerini nasıl derinleştirdiğini analiz eder.
  • Norbert Trenkle (d. 1957): Kurz ve Lohoff ile birlikte "Krisis" dergisinin kurucularındandır. Kapitalin "meta fetişizmi" kavramını güncelleyerek, toplumun tüm alanlarının nasıl kapitalin soyut ve mantıksız yasalarına tabi olduğunu inceler. Tüketim toplumunun, emeğin ve yaşamın bu soyut sistem içinde nasıl birer araca dönüştüğünü ele alır.

Bu düşünürler, geleneksel siyasi ve ekonomik analizlerin ötesine geçerek, kapitalin soyut, mantıksız ve kendi kendini yok eden doğasına odaklanmışlardır.

Bu eleştiri, ekolojik krizin kökenini, kapitalizmin içsel ve mantıksal yapısında bulur. İnsanlığın doğayı yok etmesinin arkasında, sadece yanlış politikalar veya bireysel tüketim alışkanlıkları değil, kapitalin kendi sonsuz büyüme mantığı yatar.

Kapitalin Gözüyle Doğa

Kapitalin temel prensibi, her şeyi bir metaya dönüştürerek sürekli olarak değerini artırmaktır. Bu sistem, doğayı da kendi mantığı içine çeker ve onu sadece sınırsız bir kaynak ve atık deposu olarak görür. Bir ormanın içsel değeri değil, sadece kâr elde etmek için kesilebilecek odun kaynağı değeri vardır.

Sonsuz Büyüme ve Sonlu Gezegen

"Kapitalosen Eleştirisi," kapitalin sınırsız büyüme döngüsünün, sonlu bir gezegenin ekolojik sınırlarıyla temelden çeliştiğini savunur. Gezegenin kaynakları ve kendini yenileme kapasitesi sınırlıyken, kapitalin kendini var etme şartı olan sürekli ve üstel büyüme, kaçınılmaz olarak ekolojik yıkıma yol açar. Bu nedenle, çevre krizi, kapitalist sistemin arızalı bir sonucu değil, mantıksal bir sonucudur.

Bu bağlamda, "Kapitalosen Eleştirisi," çevre felsefesine, ekolojik sorunun sadece teknolojik çözümlerle veya tüketim alışkanlıklarını değiştirerek çözülemeyeceği, asıl sorunun kapitalizmin kendi soyut mantığında yattığı yönünde derin bir katkı sunar.

Kapitalosen Eleştirisi

Kapitalizme yönelik geleneksel eleştirilerden farklılaşan bu düşünce okulu, küreselleşmenin ve finansallaşmanın egemen olduğu bir çağda, kapitalin kendi başına bir amaç haline gelmesini ve soyut bir mantıkla işlemesini merkeze alır. 

Teorik Temeller

Kapitalosen Eleştirisi, klasik kapitalizm analizlerinin ötesine geçerek şu temel tezler üzerine kurulur:

  • Emeğin Değil, Kapitalin Eleştirisi: Geleneksel eleştiriler, işçi sınıfı ve emek sömürüsü üzerine kurulurken, bu eleştiri odağını bizzat kapitalin kendisi üzerine çevirir. Kapital, sadece bir sömürü aracı olmaktan çıkar ve kendi kendine hareket eden, irrasyonel bir sistem olarak ele alınır.
  • Kapitalin Kendine Referanslı Mantığı: Kapital, artık insan ihtiyaçlarını karşılamak için değil, sırf kendi varlığını sürdürmek ve kendini çoğaltmak için işler. Bu mantık, somut üretimden bağımsızlaşarak spekülatif bir döngüye girer.
  • Değerin Soyutlaşması: Kapitalosen Eleştirisi, somut emekle ilişkisi kopmuş, sanallaşmış bir değer kavramını inceler. Para ve finansal araçlar, üretimi yansıtan birer sembol olmaktan çıkıp kendi başına birer değer haline gelir.

Günümüz Dünyasına Eleştirel Bakış

Bu eleştiri, teorik altyapısını kullanarak günümüzün en karmaşık sorunlarına yeni bir ışık tutar:

  • Çalışma Toplumunun Sonu: Otomasyon ve küresel rekabet, insan emeğini değersizleştirirken, "iş" kavramı giderek anlamını yitirir. Bu durum, toplumsal bir çöküşe ve geniş kitlelerin dışlanmasına yol açar.
  • Finansallaşmış Kapitalizm: Somut üretimin ve fiziksel değerin yerini, birbiriyle ilişkili finansal balonların aldığı bir sistem ortaya çıkmıştır. Bu yapı, 2008 krizi gibi küresel ekonomik çöküşlerin temel nedenidir.
  • Ekolojik Kriz: Kapitalin sonsuz büyüme döngüsü, gezegenin ekolojik sınırlarını zorlar. Doğa, içsel bir değer taşımayan, sadece sömürülecek bir kaynak olarak görüldüğü için, ekolojik yıkım bu sistemin kaçınılmaz bir sonucudur.
  • Dijitalleşme ve Kontrol: Yapay zekâ, otomasyon ve veri ekonomisi, kapitalin mantığını daha da güçlendirerek toplumsal kontrol ve denetim mekanizmalarını yeni bir boyuta taşır.

4. Eleştiriye Yöneltilen Sınırlılıklar ve Karşı Görüşler

Akademik bir raporun bütünlüğü için, bu eleştiriye yöneltilen temel eleştirilere de değinmek gerekir:

  • Pratik Eylem Eksikliği: Eleştirinin, mevcut sisteme karşı net bir siyasi veya toplumsal eylem planı sunamaması, pasif ve karamsar bir duruş sergilediği eleştirilerini beraberinde getirir.
  • Özne Eksikliği: Bazı eleştirmenler, Kapitalosen Eleştirisi'nin odak noktasını "kapital"in soyut mantığına kaydırarak, toplumsal değişimleri gerçekleştiren insan öznelerini ve sınıf mücadelelerini göz ardı ettiğini savunur.

5. Sonuç

Kapitalosen Eleştirisi, kapitalizmin modern krizlerini anlamak için güçlü bir çerçeve sunar. Geleneksel yaklaşımların aksine, küresel finansal piyasaların, çevresel yıkımın ve işsizliğin kökenini, kapitalin kendi içinde barındırdığı soyut mantıkta bulur. Bu, 21. yüzyıl düşüncesine, sadece sorunları değil, sorunların altında yatan temel mekanizmaları analiz etme konusunda paha biçilmez bir katkı sağlamaktadır. Raporumuz, bu düşünce okulunun karmaşıklığını ve güncelliğini gözler önüne sermektedir.

Tamam. Robert Kurz ile başlayalım. İsimleri konuşarak konuyu daha somutlaştırabiliriz sanırım.

İsimler üzerinden ilerlemek, konuyu somutlaştırmak için çok iyi bir yöntem. Robert Kurz, bu eleştiri ekolünün en önemli ve kurucu figürüdür.

Robert Kurz ve Ana Fikirleri

Robert Kurz, Kapitalosen Eleştirisi'nin temelini oluşturan üç ana fikirle öne çıkar:

  1. Emek Toplumunun Sonu: Kurz'un en bilinen tezlerinden biri, "çalışma toplumunun sonu" fikridir. Endüstriyel kapitalizmin temelinde yer alan emek kavramının, otomasyon ve küreselleşme nedeniyle giderek geçerliliğini yitirdiğini savunur. Ona göre, kapitalin daha fazla değer yaratmak için insan emeğine olan ihtiyacı azaldıkça, toplumun temel dayanağı olan "çalışma" anlamsızlaşacak ve bu durum büyük sosyal krizlere yol açacaktır.
  2. Modernleşmenin Çöküşü: Kurz, kapitalizmi sadece ekonomik bir sistem olarak değil, tüm toplumu şekillendiren bir "modernleşme süreci" olarak görür. Bu sürecin, kendi iç mantığından kaynaklanan çelişkilerle dolu olduğunu ve eninde sonunda kaçınılmaz bir şekilde çöküşe sürükleneceğini iddia eder. Bu çöküş, sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel ve sosyal bir çöküş olacaktır.
  3. Değerin Ayrışması (Wertasbpaltung): Bu, Kurz'un en özgün teorilerinden biridir. Kapitalizmin, hem bir yandan piyasa içinde değer (ücretli emek) yaratırken, diğer yandan piyasa dışında kalan alanları (ev içi emek, doğanın kaynakları vb.) değersizleştirdiğini savunur. Bu, kapitalizmin hem emek sömürüsüne hem de ekolojik yıkıma yol açan temel çelişkilerinden biridir.

Robert Kurz'un en özgün ve karmaşık fikirlerinden biri olan Değerin Ayrışması (Wertabspaltung), geleneksel ekonomi teorilerini aşarak kapitalizmin işleyişine dair derin bir analiz sunar.

Bu teori, kapitalist sistemin yalnızca piyasa içinde alınıp satılan ve para ile ifade edilen "değeri" tanıdığını, ancak bu piyasanın dışında kalan ve toplumsal yaşam için hayati önem taşıyan faaliyetleri göz ardı ettiğini savunur. Değer, bu süreçte adeta ikiye ayrılır:

  • Soyut, Parasal Değer: Sermayenin kendini çoğaltmak için ihtiyaç duyduğu ve piyasa ekonomisinde oluşan değerdir. Ücretli emek, satılan ürünler ve finansal işlemler bu kategoriye girer.
  • Somut, Yaşamsal Değer: Toplumsal yaşamın temelini oluşturan, ancak piyasada karşılığı olmayan değerdir.

Bu ayrışmayı daha somutlaştırmak için şu örneklere bakabiliriz:

  • Ev İçi Emek: Çocuk bakımı, yemek yapma ve temizlik gibi faaliyetler, bir işçinin ertesi gün işe gidebilmesi için zorunlu olsa da, bu emek piyasa içinde "değer" üretmez ve parasal bir karşılığı yoktur.
  • Doğanın Kaynakları: Temiz hava, içilebilir su veya bir ormanın ekosistemik işlevi, kapital için ancak ticarileştirildiklerinde, yani kirletilip temizleme hizmeti satıldığında veya kesilip kereste yapıldığında "değer" kazanır. Doğa, parasal değerin dışında kaldığı sürece sınırsızca sömürülecek bir kaynak olarak görülür.
  • Sosyal İlişkiler ve Gönüllü Çalışmalar: Bir topluluğun bir arada tutan gönüllü çabalar, komşuluk ilişkileri veya yaşlılara verilen bakım, kapitalin mantığı içinde bir değere sahip değildir.

Kurz'a göre, kapitalizmin ekolojik yıkıma ve toplumsal bunalımlara yol açmasının temel nedeni, bu ayrışmadır. Sistem, kendi varoluşu için hayati olan tüm bu unsurları "değersiz" kabul eder ve onları sınırsızca sömürmekten çekinmez.

Ernst Lohoff ve Kapitalin Sanallaşması

Ernst Lohoff'un en temel katkısı, kapitalizmin modern krizlerini açıklamak için "Kapitalin Sanallaşması" tezini geliştirmesidir. Lohoff'a göre, kapitalizm, somut üretim ve emek ilişkilerinden giderek kopmuş, kendi kendine işleyen ve sanal bir finansal sisteme dönüşmüştür.

Bu dönüşümün ana temelleri şunlardır:

  1. Finansın Üretime Baskın Çıkması: Geleneksel olarak finans, reel ekonomiyi destekleyen bir araç olarak görülürdü. Ancak Lohoff, günümüzde finansal piyasaların, somut üretimi ve ticareti gölgede bırakan bağımsız bir güç haline geldiğini savunur. Kredi, türev ürünler ve spekülasyon yoluyla "sanal zenginlikler" yaratılır.
  2. Değerin Sanallaşması: Robert Kurz'un "değerin ayrışması" tezini bir adım ileriye taşıyan Lohoff, paranın ve değerin de fiziksel bir karşılıktan (altın veya somut üretim) koparak soyut bir inanç sistemine dönüştüğünü öne sürer. Bu sanal değer, ancak sürekli kredi genişlemesiyle ayakta kalabilir.
  3. Krizin Yeni Dinamikleri: Lohoff, bu sanallaşmanın modern krizleri de farklılaştırdığını söyler. Krizler artık sadece arz ve talep dengesizliklerinden kaynaklanmaz; aynı zamanda, sanal değer yaratma sisteminin kendi iç çelişkileri nedeniyle patlaması sonucu ortaya çıkar. 2008 küresel finans krizi, Lohoff'un teorisine göre, bu sanal sistemin somut bir iflasıdır.

Özetle, Lohoff, kapitalin artık somut bir ekonomik sistem olmaktan çıkıp, kendi içindeki kurallarla ve sanal döngülerle işleyen bir fetiş haline geldiğini ileri sürer.

Norbert Trenkle ve Fetişizmin Güncel Biçimleri

Norbert Trenkle'ın en önemli katkısı, Karl Marx'ın "meta fetişizmi" kavramını güncelleyerek, kapitalin soyut mantığının sadece ekonomiyi değil, toplumsal ilişkileri, kültürü ve bireysel bilinci nasıl dönüştürdüğünü analiz etmektir.

  • Fetişizmin Yeni Yüzü: Trenkle'a göre, kapitalizmde "fetişizm" artık sadece bir metanın büyülü gücüne inanmakla sınırlı değildir. Tüketim, kişisel gelişim ve hatta "özgürlük" gibi kavramlar, kapitalin döngüsünü sürdürmek için araçsallaştırılmıştır. Bireyler, gerçek ihtiyaçlarını değil, kapitalin ürettiği suni ihtiyaçları takip ederek kendilerini gerçekleştirme yanılsaması içinde yaşarlar.
  • "Büyük Unutuş" (Das Große Entsinnen): Trenkle'ın bu çarpıcı kavramı, modern toplumun, kapitalist mantığın dışında değer yaratma, sosyal ilişkiler kurma ve yaşama becerisini kolektif olarak unuttuğunu ifade eder. İnsanlar, artık sadece para kazanma ve harcama döngüsü içinde anlam ararlar ve bu döngü dışında kalan tüm insani faaliyetler (paylaşma, karşılıksız yardım, ortaklaşa üretim) değersizleşir.
  • Kapitalizmin Krizi ve Birey: Trenkle, toplumsal sistemin içsel krizlerinin, bireylerde kaygı, depresyon, anlamsızlık ve yalnızlık gibi psikolojik sorunlara yol açtığını savunur. Ona göre bu sorunlar, bireysel zayıflıklardan değil, bireyleri içinde bulundukları sisteme yabancılaştıran kapitalizmin kendi patolojilerinden kaynaklanır.

Kurz ve Lohoff'un makro-düzeydeki sistem eleştirisine karşın, Trenkle'ın analizi bu sistemin bireylerin günlük yaşamlarını nasıl etkilediğini, yani soyut krizin somut yaşam deneyimlerine nasıl dönüştüğünü gösterir.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder