İnsan Doğasının Geleceği

"Alman Dehası" adlı yapıtın sonuç kısmında Peter Watson, Habermas'ın aşağıdaki yapıtına yer vermiş. 21.yy.felsefesi bağlamında bu yapıt bir çok yönden dikkat çekici.  Sorunsuz kuşaklar oluşturmak için tıp teknolojisinin  geldiği aşamayı biliyoruz. Habermas bir düşünür olarak uyarılarda bulunuyor. Bizim gibi ülkeler için bu gibi konular belki gündemin ön sıralarında değil. Ancak yeni teknolojileri uygulamaya hazır bir azınlık her zaman var. Gelecek açısından, bu uygulamalar, etik, insan doğası, teknoloji başlıkları altında düşünmeye değer. B.Berksan

İnsan Doğasının Geleceği, Jurgen Habermas

Habermas, Die Zukunft der menschlichen Natur (İnsan Doğasının Geleceği; 2003) adlı kitabında, kendimize uygulamak üzere olabileceğimiz yeni "hasarlı yaşam" (Adorno'nun ifadesi) biçimleri üzerine düşünmekte ve kendisi de bunları öngörmektedir. Biyoteknolojideki son gelişmelerin doğum öncesi genetik müdahaleye izin verdiğini ya da çok yakında izin vereceğini, ebeveynlere yalnızca çocuklarının sahip olmasını istemedikleri özellikleri (büyük engeller, "negatif öjenik'') değil, aynı zamanda çocuklarının sahip olması nı istedikleri özellikleri (göz rengi, saç rengi, cinsiyet, yüksek zeka, müzik yeteneği) de seçme şansı verdiğini belirtiyor - "pozitif öjenik". Habermas, burada özgürlük anlayışımız üzerinde derin etkileri olan bir çizginin, kendi deyimiyle bir Rubicon'un aşılıyor olabileceği ve bunun teknik-bilimsel-psikiyacrik değil felsefi bir çözüm gerektirdiği konusunda bizi uyarmaktadır.

Gelecekte, bir neslin çocuklarına başka bir nesil (ebeveynleri) tarafından geri alınamaz özellikler verilecektir. Habermas, bunun bireyin kendisi hak kındaki anlayışına, Heidegger'in deyimiyle varlık duygusuna ne yapacağını sormaktadır. Habermas'a göre, bu yeni teknoloji "yetiştirilen" ile "yapılan", şans ile seçim arasındaki çizgiyi bulanıklaştırıyor; bunların hepsi kim olduğu muzun, kendimizi kim olarak hissettiğimizin temel bileşenleridir. Habermas' a göre, bu süreçlerin devam etmesine izin verilirse, gelecek nesiller varlıklardan ziyade şeylere dönüşme riskiyle karşı karşıya kalacaktır. Her yeni nesil, bir dereceye kadar, ebeveynlerinin nesli tarafından seçilmiş olacak ve o ölçüde daha az özgür olacaktır. Yine Heidegger'in dilini kullanarak ifade ettiği gibi, "başarılı bir şekilde kendisi olma'' etiği tehlikeye atılmış olacaktır. "Ahlaki temelde zorunlu olan ve yasal güvencelere tabi olan" kişinin dokunulmazlığı, ona göre asla "üzerinde tasarrufta bulunamayacağımız" bir şeydir. ·

Habermas'a göre bu durum yalnızca temel "varlık duygumuza" bir tehdit oluşturmakla kalmaz, aynı zamanda kendimizi bir sonraki birey kadar özgür ve özerk görme kapasitemize, insanın her yerde aynı olduğu şeklindeki "ant ropolojik evrensellik" fikrine de bir tehdit oluşturmaktadır. Habermas'a göre türlerin evrimi doğanın meselesidir; bu sürece müdahale etmek en azından insanlık tarihinde yeni bir döneme ve belki de çok daha kötü bir şeye işaret ediyor.  Habermas, ebeveynler ne kadar iyi niyetli olursa olsun, evrimin bir "brikolaj" meselesi olmaması gerektiğinde ısrar ediyor.

Endişesi, böyle bir müdahalenin Kopernik ve Darwin'den sonra dünya görüşümüzün üçüncü bir "merkezden uzaklaştırılmasından" başka bir şey olmayacağı, böylece bir kişinin "ben" duygusunun ve "biz" anlayışının geri dönülmez bir şekilde değişeceği ve bunun ortak ahlaki yaşamımız için he saplanamaz sonuçlar doğuracağıdır. Habermas'a göre insanlar artık "kendi içlerinde bir amaç" olmadıklarını, yerlerinin doldurulamayacağını, bedenle rinde tamamen evlerinde olmadıklarını, utanç ya da gurur gibi duygularla aynı ilişkiye sahip olmadıklarını, insan hayatını aynı şekilde tartmadıklarını, birbirlerine eşit saygı duymadıklarını hissedebilirler. En temelde Habermas, genetik olarak önceden programlanmış insanlar için kimlik oluşumunun başlangıç koşullarının değişmiş olacağından ve "ahlaki bir topluluğun tam bir üyesi statüsünü üstlenmek için gerekli olan öznel niteliğin" hatırlanamayacak kadar etkileneceğinden endişe etmektedir. "'İçsel doğanın' teknikleştirilmesi, doğal sınırların aşılması gibi bir şey teşkil etmektedir."

Alman Dehası, Peter Watson, Kronik Kitap, 2024

Habermas, Die Zukunft der menschlichen Natur (İnsan Doğasının Geleceği; 2003) adlı yapıtın ana temaları

Jürgen Habermas'in Die Zukunft der menschlichen Natur: Eine Antwort (Türkçe: İnsan Doğasının Geleceği; orijinal yayın 2001, İngilizce çeviri 2003) adlı eseri, genetik mühendislik ve biyoteknolojinin etik boyutlarını ele alan üç makaleden oluşur. Eser, insan doğasının manipülasyonu karşısında liberal demokrasinin temellerini sorgular ve bir "tür etiği" (species ethic) önerir. Ana temaları şu şekilde özetlenebilir: 

1    Ahlak ve Etik Arasındaki Ayrım ile Tür Etiği

Habermas, evrenselci deontolojik ahlak (adalet ve haklar temelli) ile bireysel öz-gerçekleşme odaklı etiği ayırır. İnsanların özerk, ahlaki ajanlar olarak ortak bir "tür etiği"ne dayalı minimal öz-anlayışını savunur; bu, genetik müdahalelerin özgürlük, eşitlik ve ahlaki özerkliği tehdit etmemesi gerektiğini vurgular.

 

Terapötik müdahaleler (örneğin, ağır genetik hastalıkların tedavisi) sınırlı koşullar altında kabul edilebilirken, iyileştirmeler (enhancement) yasaklanmalıdır.

2.      Genetik Müdahalelerin Bireysel ve Toplumsal Etkileri

Genetik mühendislik, embriyo araştırması ve preimplantasyon genetik tanı (PGD) gibi uygulamaların etik gerekçesini sorgular. Bunlar, bireyleri nesneleştirerek özerkliği kısıtlar ve kimlik algısını bozar; örneğin, genetik olarak "programlanmış" bireyler, kendi hayatlarını özgürce tasarlayamaz hale gelebilir.

Habermas, Kant ve Aristoteles'ten esinlenerek, doğuştan gelen "doğal kader" ile sosyalleşme arasındaki sınırı vurgular; müdahaleler bu sınırı aşarak ahlaki ajanların otantikliğini zedeler.

3.      Özerklik, Kimlik ve Toplumsal Eşitsizlik

Genetik iyileştirmeler, bireysel kimlik ve özerkliği dönüştürerek toplumsal hiyerarşiler yaratır: "Geliştirilmiş" ve "doğal" insanlar arasında ayrım, liberal eşitlik idealini erozyona uğratır.

Eser, ebeveynlerin genetik "tasarım" hakkını reddeder ve "liberal öjenik" yaklaşımlara karşı çıkar; bu, gelecek nesillerin özerkliğini kısıtlar ve ahlaki sorumluluğu zayıflatır.

4.      Gelecek Odaklı Etik Çerçeve ve Kamusal Söylem

Habermas, teknolojiler yaygınlaşmadan önce proaktif düzenlemeler ve kamusal tartışma çağrısı yapar. Bir "trans-tür etiği"ne geçişi tartışır; örneğin, geliştirilmiş varlıklara haklar genişletilebilir, ancak embriyo gibi "pre-personal" hayata saygı zorunludur.

Toplumsal iyilik için bilim insanları, etikçiler ve kamuoyunun dahil olduğu demokratik konsensüs vurgulanır, insan onuru ve uzun vadeli refahı koruma amacıyla. Eser, biyoteknolojinin insanlık anlayışını dönüştürme potansiyelini ele alırken, liberal toplumun sürdürülebilirliğini merkeze alır.

 Habermas’ın bu yapıtta "İnsan Doğası" ile ilgili yaklaşımı

Temel yönelim

Habermas, İnsan Doğasının Geleceği’nde “insan doğası” kavramını biyolojik determinizmden ve sabit öz‑anlayışından kopararak ele alır; onu hem biyolojik gerçekliklerin hem de iletişimsel, toplumsal olanın iç içe geçtiği tarihi bir biçimlenme sahası olarak görür. Böylece “doğa” salt biyolojik verililik değil, aynı zamanda bireyin öznelliğini kurduğu dilsel‑iletişimsel bir zemin olarak yorumlanır.

Ontolojik konumlama: tür‑ontoloji ile fenomenolojik öznellik arasında

  • Habermas, insanı bir “tür varlığı” (species being) olarak kabul eder; genetik özellikler biyolojik sınırlar sunar ancak insan kimliği ve özerkliği iletişimsel süreçler aracılığıyla kurulur.
  • Bu yüzden insan doğası hem biyolojik zemine bağlıdır hem de tarihsel‑kültürel etkileşimlerle şekillenen öznellik tarafından doldurulur; doğa ile kültür, determinasyon ile kendi‑tasarım arasındaki gerginlik alanıdır.

Özerklik, kendilik anlatısı ve başlangıç koşulları

  • Habermas’ın merkezi kaygısı, genetik müdahalelerin bireyin özerk öz‑tasarım imkânını zayıflatmasıdır. Bireyin kendilik anlatısını inşa etmesi için gerekli olan “açık başlangıç” koşulları önemlidir; ebeveynlerin ya da başka aktörlerin genetik tercihleri bu başlangıcı kısıtlayabilir.
  • Dolayısıyla insan doğası tartışması, sadece biyolojik özelliklerin tanımlanması değil; bireyin kendini tanıma, karar verme ve yaşamını yapılandırma yeteneğinin korunması meselesidir.

Normatif iki eksen: tedavi edici müdahale ile seçici/tasarım müdahalesi ayrımı

  • Habermas, tıbbi‑tedavi amaçlı müdahaleler (ör. hastalıkların önlenmesi, tedavi) ile “iyileştirici olmayan” ya da seçici tasarım amaçlı genetik müdahaleler (ör. belirli yetenek/özellik seçimi) arasında normatif olarak ayrım yapar.
  • İnsan doğasının korunması, tedavi edici müdahaleleri hoş görürken, seçici müdahalelerin özerklik, eşitlik ve kimlik açısından tehlikeli sonuçlar doğuracağı uyarısını öne çıkarır.

Demokratik eşitlik ve sosyal ilişkiler

  • Habermas’a göre insan doğası meselesi toplumsal adaletle doğrudan ilişkilidir: genetik farklılaşmanın yaygınlaşması sosyal eşitsizlikleri kalıcılaştırabilir.
  • Bireylerin birbirini karşılıklı tanıma ve eşit muamele düzeyinde ilişkilendiren demokratik zorunluluklar, genetik ayrışma ve “liberal eugenik” eğilimlerle aşınma riski taşır.

İletişimsel etik perspektifi

  • Kitapta insan doğası, Habermas’ın genel iletişimsel eylem teorisi bağlamında okunur: öznellik ancak aralarında rasyonel ve eşitlikçi iletişimin sürdüğü bir toplumsal dünyada biçimlenir.
  • Genetik müdahalelerin meşruiyeti yalnızca bireysel rıza veya uzman onayı ile değil, herkesi kapsayan kamu‑rasyonel tartışmalar ve demokratik düzenlemelerle sınanmalıdır.

Sorumluluk, öznellik ve gelecek kuşaklar

  • Habermas, genetik müdahalelerin sorumluluk dağılımını yeniden tanımlayacağını söyler: “tasarlayan” aktörlerin beklentileri, başarısızlık durumunda “tasarlanan” birey üzerinde etik ve toplumsal baskılar yaratabilir.
  • İnsan doğası tartışması burada gelecek kuşakların hakları ve korunması meselesine açılır; henüz rızası alınamayacak olanların kaderine hukuken/etik olarak müdahale etmenin sınırları sorgulanır.

Kısa sonuç

Habermas, “insan doğası”nı salt biyolojik bir veri olmaktan çıkarıp iletişimsel, normatif ve demokratik bağlamlarla iç içe geçen bir kavramsal alana dönüştürür. Ona göre biyoteknolojinin yönettiği dönüşümler, insanın özerk öz‑tasarımını, kimlik inşasını ve toplumsal eşitliği zedeleyebileceği için teknik imkânların hukuki, etik ve kamu‑rasyonel gözetim altında sınırlandırılması gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder