Etik Tarihi(Özet)

Antik Çağ etiği, “iyi yaşam” sorusu etrafında şekillendi. Sofistlerin göreliliğinden Aristoteles’in erdem etiğine, Stoacıların doğaya uygun yaşam anlayışına kadar farklı okullar, ahlakın kaynağı ve amacını tartıştı.


Özet

  • Sofistler: Ahlakı görelileştirdi.
  • Sokrates–Platon–Aristoteles: Erdemi bilgi, ruh ve “orta yol” üzerinden temellendirdi.
  • Helenistik Okullar (Kinik, Epikürcü, Stoacı, Septik): Daha çok bireysel yaşam tarzı ve içsel huzur üzerine yoğunlaştı.

  • Eudaimonia: Mutluluk, insanın doğal amacıdır.
  • Erdem: Alışkanlıkla kazanılır, aşırılıklar arasında orta noktadır.
  • Aklın rolü: Pratik akıl, doğru eylemi seçmede belirleyicidir.
  • Dostluk: Erdemli dostluk, iyi yaşamın en yüksek biçimidir.
  • Politika: Etik, bireysel değil toplumsal bağlamda da temellenir.

Antik Çağ’da odak “iyi yaşam” ve erdem iken, Orta Çağ’da etik büyük ölçüde dinî çerçeveye, Tanrı’nın iradesine ve kurtuluş fikrine bağlanmıştır.


  • Antik Çağ: Etik daha çok felsefi ve dünyevi bir arayıştı; insanın doğa ve akıl yoluyla iyi yaşamı bulması.
  • Orta Çağ: Etik, teolojik bir çerçeveye oturdu; ahlakın kaynağı Tanrı, amacı ise kurtuluş oldu.
  • Köprü Noktası: Aristoteles’in erdem etiği, Orta Çağ’da özellikle Aquinas tarafından Hristiyan teolojisiyle sentezlendi.
  • Antik Çağ: Etik, doğa ve akıl üzerinden “iyi yaşam” arayışıydı.
  • Orta Çağ: Etik, Tanrı merkezli bir çerçeveye oturdu; kurtuluş ve ilahi yasa ön plandaydı.
  • Yeni Çağ: Reform, Rönesans ve Aydınlanma ile birlikte etik yeniden dünyevileşti; birey, akıl ve özgürlük merkeze alındı.
  • Ahlakın kaynağı → duygular ve sempati, akıl değil.
  • Erdemlerin değeri → yararlılık ve toplumsal fayda üzerinden açıklanır.
  • Doğal erdemler (cömertlik, şefkat) doğrudan insani eğilimlerden gelirken, yapay erdemler (adalet, sözleşmeye bağlılık) toplumsal kurumların işleyişiyle ortaya çıkar.
  • Hume, ahlakı sekülerleştirir: Tanrı’ya değil, insan doğasına dayandırır.

  • Bentham’dan farkı: Mill, hazların niteliksel farklılıklarını vurgular; yalnızca miktar değil, “yüksek” ve “düşük” hazlar ayrımı yapar.
  • Özgürlük: Bireysel özgürlük, faydacılığın ayrılmaz parçasıdır; özgürlük olmadan gerçek mutluluk olmaz.
  • Adalet: Adalet, fayda ilkesinin özel bir uygulamasıdır; toplumsal düzenin temelidir.
  • Toplumsal yön: Faydacılık yalnızca bireysel haz değil, toplumun refahını da hedefler.

  • Hegel için etik yaşam, bireyin yalnızca kendi vicdanına göre değil, aile, sivil toplum ve devlet gibi kurumlar içinde özgürlüğünü gerçekleştirmesidir.
  • Bu anlayış, modern etik ve siyaset felsefesinde toplumsal bağlamın önemini vurgulayan güçlü bir katkıdır.

  • Nietzsche, ahlakı tarihsel ve güç ilişkileri bağlamında ele alır.
  • Efendi ahlakı yaşamı olumlayan, güçlülerin değerleridir.
  • Köle ahlakı hınçtan doğar, güçlü değerleri tersine çevirir.
  • Suçluluk ve vicdan, toplumsal baskının içselleştirilmiş biçimleridir.
  • Asketik ideal, yaşamı küçümseyen değerlerin tarihsel sürekliliğini gösterir.
  • Nietzsche’nin hedefi, mevcut ahlakı yıkmak değil, yeni değerlerin yaratılmasına alan açmaktır.

  • Anscombe: Modern ahlak felsefesinin “ödev” merkezli dilini eleştirerek erdem etiğine dönüş çağrısı yaptı.
  • MacIntyre: Erdem etiğini toplumsal gelenek ve tarihsel bağlamla yeniden kurdu.
  • Rawls: Liberal siyaset felsefesi ve adalet teorisiyle 20. yy. etik düşüncesine damga vurdu.
  • Singer: Uygulamalı etik alanında (hayvan hakları, küresel yoksulluk) faydacılığı güncel sorunlara taşıdı.
  • Fricker: Epistemik adalet kavramıyla bilgi, güç ve ahlak ilişkisini açığa çıkardı.


Alasdair MacIntyre’ın After Virtue (1981) adlı eseri, modernliğin ahlaki parçalanmasını eleştirir ve Aristotelesçi erdem etiğini toplumsal gelenek bağlamında yeniden kurmayı amaçlar. Kitap, 20. yüzyılda erdem etiğinin yeniden doğuşunun en önemli metinlerinden biridir.

  • MacIntyre’ın teşhisi: Modern ahlak söylemi parçalanmış, rasyonel temelden yoksun.
  • Çözümü: Aristotelesçi erdem etiğini, toplumsal pratikler ve gelenekler bağlamında yeniden kurmak.
  • Özgün katkısı: Etik, bireysel tercihlerden çok topluluk, gelenek ve anlatı içinde anlam kazanır.

·        Rawls: Liberal adalet teorisi → bireysel özgürlük + eşitlik.

·        Habermas: İletişimsel etik → evrensel normların söylemde gerekçelendirilmesi.

·        MacIntyre: Erdem etiği → modernliğin parçalanmasına karşı gelenek ve topluluk temelli çözüm.


  • Kıta felsefesi etik anlayışını daha çok varoluş, tarih, toplumsal bağlam ve ötekiyle ilişki üzerinden kurar.
  • Analitik/Ada felsefesi ise etik sorunları mantıksal çözümleme, normatif teoriler ve kavramsal netlik üzerinden ele alır.
  • Kesişim noktaları: Günümüzde bu ayrım giderek yumuşamaktadır. Örneğin, Rawls’un adalet teorisi ile Habermas’ın söylem etiği arasında diyalog kurulmuş; Levinas’ın öteki etiği ile çağdaş analitik etik arasında da kesişmeler olmuştur.

  • Kıta felsefesi: Etik, insanın varoluşu, ötekiyle ilişkisi, tarihsel-toplumsal bağlam ve özgürlük üzerinden kurulur.
  • Analitik/Ada felsefesi: Etik, normatif teoriler (faydacılık, deontoloji, erdem etiği) ve kavramsal çözümleme üzerinden sistematikleştirilir.
  • Kesişimler: Günümüzde bu ayrım giderek yumuşuyor. Örneğin Rawls (analitik) ile Habermas (kıta) arasında diyalog kurulmuş; Levinas’ın öteki etiği, çağdaş analitik etikçilerce de tartışılıyor

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder