Demokrasi giderek daha çok tartışılan bir rejim biçimi haline geldi. Bir şekilde belirli dönemlerde yapılan seçimler ile iktidara gelen rejimlerin, bir süre sonra meşruiyetini yitirdiği örnekler hiç de az değil. Ayrıca demokrasinin olmazsa olmazı olan “seçimler” in halkın serbest iradesine yönelik maniple edici müdahaleler ile, tartışılan sonuçlar doğurduğunu biliyoruz. Yenisi icat edilinceye kadar, demokrasi’nin vazgeçilmez olduğu da bir gerçek.
“Demokratik” olarak seçilmiş, ancak yolda halkın rızasını kaybetmiş yönetimler ayakta kalmak için bir çok yönteme başvuruyor.
En ileri demokrasi grubundaki ülkelerde dahi, demokrasi tartışılıyor.
Çağdaş düşünürler bu konuda yeni kavramlar üreterek durumu çözümlemeye ve yorumlarını temellendirmeye gayret ediyorlar. B.Berksan
Giriş – Demokrasi ve Meşruiyet
21.yüzyılda demokrasi, yalnızca halkın yönetime katılımı anlamına gelen bir siyasal rejim biçimi değil; aynı zamanda meşruiyetin en önemli kaynağı olarak görülüyor. Ancak küreselleşme, dijitalleşme, toplumsal kutuplaşma, iklim krizi, göç hareketleri ve ekonomik eşitsizlikler, demokrasinin meşruiyet zeminini hem ulusal hem de küresel ölçekte yeniden tartışmaya açtı.
Meşruiyet, siyasal iktidarın yalnızca hukuken değil, aynı zamanda ahlaken ve toplumsal rıza temelinde kabul görmesini ifade eder. Modern siyaset felsefesinde bu kavram, John Rawls’un “kamusal akıl” ve “hakkaniyet olarak adalet” ilkelerinden, Jürgen Habermas’ın “iletişimsel eylem” ve “müzakereci demokrasi” anlayışına; Chantal Mouffe’un “agonistik demokrasi” modelinden, Amartya Sen’in “kamusal muhakeme” vurgusuna kadar farklı teorik çerçevelerde ele alınır.
Günümüzde demokrasi ve meşruiyet tartışmaları şu sorular etrafında yoğunlaşıyor:
- Çoğulcu
toplumlarda, farklı değer ve kimliklere sahip bireyler ortak bir siyasal
zeminde nasıl buluşabilir?
- Dijital
çağda bilgi akışı, sosyal medya ve algoritmalar, demokratik meşruiyeti
nasıl etkiliyor?
- Küresel
sorunlar (iklim değişikliği, göç, salgınlar) karşısında ulusal
demokrasiler, meşruiyetlerini koruyarak nasıl etkili karar alabilir?
- Temsilî
demokrasi ile doğrudan katılım arasındaki denge nasıl kurulmalı?
21. yüzyılın ruhu, demokrasiyi yalnızca seçimlerle sınırlı bir yönetim biçimi olarak değil, sürekli müzakere, kapsayıcılık ve hesap verebilirlik süreçleriyle beslenen dinamik bir meşruiyet sistemi olarak görmeyi gerektiriyor. Bu nedenle “Demokrasi ve Meşruiyet” başlığı, hem klasik siyaset teorisinin mirasını hem de çağdaş meydan okumaları birlikte ele alan bir düşünsel alan olarak görülmelidir.
📌 Sorunun Kökeni – Neden
“dinamik meşruiyet” ihtiyacı doğdu?
- Temsil
Krizi
- Seçimlere
katılım oranlarının düşmesi, temsilî demokrasinin halkın tüm kesimlerini
yansıtmadığı algısını güçlendiriyor.
- Siyasi
elit ile toplum arasındaki mesafe, “bizim adımıza kim karar veriyor?”
sorusunu keskinleştiriyor.
- Kutuplaşma
ve Çoğulculuk Baskısı
- Farklı
kimlik, değer ve yaşam tarzlarının bir arada yaşadığı toplumlarda, tek
tip bir “ortak iyi” tanımı zorlaşıyor.
- Çoğulculuğun
yönetilememesi, meşruiyetin belirli gruplar nezdinde sorgulanmasına yol
açıyor.
- Dijitalleşme
ve Bilgi Ekosistemi
- Sosyal
medya ve algoritmalar, bilgi akışını hızlandırırken dezenformasyonu da
artırıyor.
- Karar
alma süreçleri şeffaf olmadığında, “gizli ajanda” algısı meşruiyeti
zedeliyor.
- Küresel
Sorunlar ve Ulusal Sınırlar
- İklim
krizi, göç, salgınlar gibi sorunlar ulusal sınırları aşıyor; ancak karar
mekanizmaları hâlâ çoğunlukla ulusal düzeyde işliyor.
- Bu
durum, küresel ölçekte meşruiyet boşlukları yaratıyor.
💡 Çözüm Önerileri –
Dinamik Meşruiyetin İnşası
1. Sürekli Müzakere Mekanizmaları
- Vatandaş
Meclisleri & Deliberatif Forumlar: Rastgele seçilmiş, farklı
toplumsal kesimlerden bireylerin düzenli olarak bir araya gelip politika
önerileri geliştirmesi.
- Dijital
Katılım Platformları: Politika taslaklarının çevrimiçi tartışmaya
açılması, geri bildirimlerin resmi süreçlere entegre edilmesi.
- Yerel–Ulusal–Küresel
Diyalog Zinciri: Yerelde başlayan tartışmaların ulusal ve uluslararası
düzeyde yankı bulmasını sağlayan çok katmanlı müzakere ağları.
2. Kapsayıcılık
- Temsilin
Genişletilmesi: Azınlıklar, kadınlar, gençler, engelliler ve göçmenler
gibi grupların karar alma süreçlerinde aktif yer alması.
- Çapraz
Temsil Modelleri: Sadece nüfus oranına göre değil, dezavantajlı
grupların sesini güçlendirecek kotalar ve mekanizmalar.
- Dil
ve Erişim Eşitliği: Politik süreçlerde kullanılan dilin
sadeleştirilmesi, erişilebilir formatların sağlanması.
3. Hesap Verebilirlik
- Şeffaf
Karar Alma: Kararların gerekçelerinin, veri kaynaklarının ve
alternatif seçeneklerin kamuya açık şekilde paylaşılması.
- Bağımsız
Denetim Organları: Siyasi iktidardan bağımsız, kamuya hesap veren
denetim kurumlarının güçlendirilmesi.
- Geribildirim
Döngüsü: Vatandaşların öneri ve şikâyetlerinin belirli süre içinde
yanıtlanmasını zorunlu kılan yasal düzenlemeler.
🎯 Sonuç
- yüzyılda
meşruiyet, artık tek seferlik seçim yetkisi ile değil, sürekli
müzakere – kapsayıcılık – hesap verebilirlik üçlüsünün dengeli biçimde
işlemesiyle sürdürülebilir. Bu, demokrasiyi statik bir rejim biçiminden
çıkarıp, toplumsal değişimlere uyum sağlayan canlı bir yönetim
ekosistemi hâline getirir.
Yorum
- Yüksek
katılım ≠ yüksek demokrasi kalitesi: Kuzey Kore örneğinde olduğu gibi,
zorunlu veya manipüle edilmiş seçimlerde katılım oranı çok yüksek
olabilir.
- Düşük
katılım ≠ zayıf demokrasi: Bazı konsolide demokrasilerde (ör. İsviçre)
katılım düşük olabilir; bu, siyasi istikrar ve düşük kutuplaşma ile de
ilişkili olabilir.
- Hibrid rejimler: Türkiye ve Macaristan gibi ülkelerde yüksek katılım, kutuplaşma ve seçimlerin “varoluşsal” anlam yüklenmesiyle açıklanabilir.
21. Yüzyılda Demokrasi ve Meşruiyetin Krizleri ve Dönüşüm
Dinamikleri
📌 Kriz Dinamikleri
- Temsil
Krizi – Seçimlere katılımın düşmesi, temsilî demokrasinin halkın tüm
kesimlerini yansıtmadığı algısını güçlendiriyor.
- Kutuplaşma
ve Güven Erozyonu – Siyasi kutuplaşma, kurumlara güveni zedeliyor;
“biz” ve “onlar” ayrımı meşruiyeti aşındırıyor.
- Dijitalleşmenin
Çifte Etkisi – Sosyal medya demokratik katılımı artırırken,
dezenformasyon ve manipülasyon riskini büyütüyor.
- Küresel
Sorunlar – Ulusal Sınırlar Gerilimi – İklim krizi, göç, salgınlar gibi
sorunlar ulusal demokrasilerin karar alma kapasitesini zorluyor.
- Ekonomik
Eşitsizlik – Gelir ve fırsat eşitsizlikleri, “demokrasi kimin için
işliyor?” sorusunu gündeme getiriyor.
💡 Dönüşüm Dinamikleri ve
Çözüm Yolları
- Sürekli
Müzakere – Vatandaş meclisleri, deliberatif forumlar, dijital katılım
platformları ile karar süreçlerinin süreklileştirilmesi.
- Kapsayıcılık
– Azınlıklar, kadınlar, gençler, engelliler ve göçmenlerin karar alma
mekanizmalarında aktif temsili.
- Hesap
Verebilirlik – Şeffaf veri paylaşımı, bağımsız denetim organları,
kamuya açık karar gerekçeleri.
- Çok
Katmanlı Demokrasi – Yerel, ulusal ve küresel düzeyde birbirini
besleyen demokratik mekanizmalar.
- Dijital
Demokrasi Etiği – Algoritmik şeffaflık, dezenformasyonla mücadele,
dijital hakların anayasal güvenceye alınması.
- Küresel
Meşruiyet Mekanizmaları – İklim anlaşmaları, insan hakları
sözleşmeleri gibi ulus-ötesi bağlayıcı normların demokratik denetime
açılması.
💬 Özet:
- yüzyılda
demokrasi, yalnızca seçim günü sandığa gitmekten ibaret değil; sürekli
müzakere, kapsayıcılık ve hesap verebilirlik ile beslenen, değişen
koşullara uyum sağlayabilen bir dinamik meşruiyet sistemi olarak
yeniden tasarlanmak zorunda. Bu dönüşüm, hem ulusal hem küresel düzeyde
siyasal istikrarın ve toplumsal güvenin anahtarı olabilir.
Epistemik Değerin Tanımı
Demokrasi yalnızca eşit katılımı garanti eden bir prosedür değildir.
Aynı zamanda bilgi üretme, öğrenme ve hata düzeltme kapasitesi taşır.
Bu nedenle demokratik süreçler, epistemik açıdan da değerli kabul edilir.
2. Prosedür ile İçerik Arasındaki Köprü
Saf prosedürcülükte meşruiyet yalnızca sürecin adil olmasına bağlıdır.
Epistemik yaklaşımlarda ise sonuçların doğruluğu veya “iyi” olması öne çıkar.
Peter’in katkısı: süreçlerin epistemik değer taşıdığı fikri → yani süreç, yalnızca eşitlik değil, aynı zamanda daha iyi gerekçelere ulaşma potansiyeli sağlar.
3. Epistemik-Prosedürel Model
Demokratik süreçler, farklı bakış açılarını karşılaştırarak ortak akıl yürütme imkânı yaratır.
Bu süreç, yurttaşların kendi görüşlerini gözden geçirmesine, hataları fark etmesine ve daha iyi gerekçelere ulaşmasına olanak tanır.
Dolayısıyla meşruiyet, yalnızca “herkesin eşit söz hakkı” değil, aynı zamanda kolektif öğrenme sürecidir.
4. Rawls ve Habermas’tan Ayrımı
Rawls: Kamusal akıl → meşruiyet, makul gerekçelerin paylaşılmasına bağlıdır.
Habermas: İletişimsel rasyonalizm → meşruiyet, tartışmada ortaya çıkan rasyonel uzlaşmadan doğar.
Peter: Bu iki hattı birleştirir ama ekler: süreçlerin epistemik kapasitesi (öğrenme, hata düzeltme) meşruiyetin ayrılmaz parçasıdır.
5. Normatif Sonuç
Demokrasi, yalnızca “eşitlik” veya “katılım” için değil, aynı zamanda daha iyi kararlar üretme kapasitesi için meşrudur.
Bu, demokrasiyi hem politik hem de epistemik açıdan temellendirir.
Colin Crouch, 2000’lerin başında geliştirdiği post-demokrasi
analizinde, günümüz temsili demokrasilerinin biçimsel olarak varlığını
sürdürdüğünü, ancak siyasal gündemin giderek dar bir elit–lobi–şirket üçgeninde
belirlendiğini savunur. Ona göre seçimler hâlâ yapılır, partiler hâlâ vardır,
ama halkın etkisi esas olarak seçim günüyle sınırlıdır; karar süreçleri ise
kapalı kapılar ardında şekillenir.
Bu tespit, bazı düşünürleri “demokrasiyi onarmak” yerine,
onu aşan veya dönüştüren yeni yönetim biçimleri önermeye yöneltti. Post-demokrasi
bağlamında öne çıkan bazı yaklaşımlar ve isimler şöyle:
Ortak Temalar
- Temsilin
ötesine geçmek: Karar alma süreçlerine doğrudan ve sürekli yurttaş
katılımı.
- Küresel
boyut: İklim, göç, ekonomi gibi konularda ulus-ötesi demokratik
mekanizmalar.
- Yeni teknolojiler: Dijital demokrasi araçları, şeffaf veri yönetimi, blokzincir tabanlı oylama.
- Çoğulculuğun
kurumsallaşması: Farklı kimlik ve çıkarların bastırılmadan, meşru
çatışma zemininde yönetilmesi.
Bu alan, felsefe, siyaset bilimi, sosyoloji, kamu
yönetimi ve hatta iletişim çalışmaları gibi disiplinlerin kesişiminde
gelişiyor. Post-demokrasi tartışmaları da bu yüzden çok disiplinli: hem
normatif (felsefi) hem de ampirik (siyaset bilimi/sosyoloji) boyutları var.
Felsefi Katkının Önemi
- Kavramsal
Derinlik: Felsefeciler, yalnızca mevcut kurumları değil, demokrasi
kavramının ontolojik ve etik temellerini sorgular.
- Alternatif
İmgelem: Post-demokrasi sonrası için “nasıl bir siyaset mümkün?”
sorusuna, radikal ve bazen ütopyacı yanıtlar sunarlar.
- Eleştirel
Perspektif: Demokrasi krizini sadece teknik bir yönetim sorunu değil,
aynı zamanda bir anlam ve değer krizi olarak görürler.
Krizin Boyutları
- Kaynakların
Kutuplaşması
- Ekonomik
güç, giderek daha az sayıda aktörün elinde toplanıyor.
- Bu
durum, siyasal kampanyaların finansmanından medya sahipliğine kadar geniş
bir alanda etkili oluyor.
- Sonuç:
Siyasal gündem, geniş halk kesimlerinden çok, sermaye yoğun grupların
çıkarlarına göre şekilleniyor.
- Teknolojinin
Devlet Kontrolünde Yönlendirilmesi
- Dijital
gözetim, veri toplama ve algoritmik içerik yönlendirmesi, kamusal alanın
yapısını değiştiriyor.
- Devletler
(ve bazen büyük teknoloji şirketleri) bilgi akışını filtreleyerek, hangi
konuların görünür olacağını belirleyebiliyor.
- Bu,
hem ifade özgürlüğünü hem de bilinçli yurttaş kararını zedeliyor.
- Sosyal
Sınıfların Temsil Sorunu
- Parlamentolar
ve karar alma organları, çoğunlukla orta-üst sınıf, yüksek eğitimli ve
belirli kültürel sermayeye sahip kişilerden oluşuyor.
- İşçi
sınıfı, prekarya, göçmenler ve kırsal kesim, siyasal temsilin dışında
kalıyor.
- Bu
durum, “demokrasi kimin için işliyor?” sorusunu güçlendiriyor.
Olası Çözüm Yönleri
- Ekonomik
Gücün Dağıtılması Siyasi kampanya finansmanında şeffaflık, medya
tekellerinin kırılması, kamu yararına medya fonları.
- Dijital
Alanın Demokratikleştirilmesi Algoritmik şeffaflık yasaları, veri
mülkiyetinin birey lehine düzenlenmesi, bağımsız dijital ombudsmanlık
kurumları.
- Temsilin
Çeşitlendirilmesi Rastgele seçilmiş yurttaş meclisleri, dezavantajlı
gruplar için kota sistemleri, yerel düzeyde doğrudan katılım
mekanizmaları.
- Sosyal
Diyalogun Yeniden İnşası Farklı sınıf ve kimlik gruplarını bir araya
getiren deliberatif forumlar, sendikaların ve taban örgütlerinin
güçlendirilmesi.
Veriler – Eğitimli ve Liyakatli Kesimin Siyasetten
Uzaklaşması
- OECD
ve Dünya Değerler Araştırması verileri, birçok ülkede yüksek eğitimli
bireylerin oy verme oranlarının genelde yüksek olduğunu, ancak aktif
siyaset yapma (parti üyeliği, aday olma, kampanya yürütme) oranlarının
düşük kaldığını gösteriyor.
- Türkiye
özelinde yapılan saha araştırmaları, üniversite mezunlarının ve
profesyonel meslek sahiplerinin siyasete katılımının çoğunlukla “seçmen”
düzeyinde kaldığını; adaylık veya parti içi görev alma oranlarının düşük
olduğunu ortaya koyuyor.
- Avrupa
Parlamentosu verileri, birçok ülkede milletvekillerinin eğitim düzeyi
yüksek olsa da, bu grubun toplumun genel eğitimli kesimini temsil etme
biçiminin sınırlı kaldığını; özellikle mühendislik, bilim ve sanat gibi
alanlardan gelenlerin siyasette azınlıkta olduğunu gösteriyor.
- David
Van Reybrouck’un Demokrasi Krizi kitabında aktardığı Dünya
Değerler Anketi sonuçlarına göre, dünya genelinde parlamentolara ve siyasi
partilere güvenin tarihsel olarak en düşük seviyelere indiği, bu durumun
da “liyakatli kesimin siyasetten uzak durma” eğilimini güçlendirdiği
belirtiliyor.
Neden Uzak Duruyorlar?
- Parti
içi kapalı yapılar ve hizipçilik
- Siyasetin
yıpratıcı doğası ve kişisel hayat üzerindeki baskılar
- Ekonomik
fırsat maliyeti (özel sektörde daha yüksek gelir ve istikrar)
- Kutuplaşma
ve medya linci riski
- Etki
alanının sınırlı olacağı inancı
Türkçe’ye Çevrilmiş Temel Eserler (21. yy. düşünürleri)
- Jürgen
Habermas – Kamusallığın Yapısal Dönüşümü (İletişim Yayınları,
2003); Öteki Olmak, Ötekiyle Yaşamak (YKY, 2002).
- Chantal
Mouffe – Siyasal Üzerine (İletişim Yayınları, 2010); Agonistik:
Siyaseti Düşünmek (İletişim Yayınları, 2014).
- Nancy
Fraser – Kamusal Alanın Yeniden Düşünülmesi (çeşitli
derlemelerde); Yamyam Kapitalizm (Metis, 2025).
- Judith
Butler – Şiddetsizliğin Gücü (Metis, 2022); Ne Menem Bir
Dünya Bu? (Metis, 2024).
- Axel
Honneth – Tanınma Mücadelesi (İthaki, 2019).
- John
Rawls – Siyasal Liberalizm (Bilgi Üniversitesi Yayınları,
2005); Halkların Yasası (Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2003).
📖 Türkçe Akademik
Çalışmalar
- Murat
Borovalı, “Demokrasi, Meşruiyet ve Siyasal Liberalizm” – çeşitli
makaleler, özellikle Bilgi Üniversitesi Yayınları derlemeleri.
- Zeynep
Direk, “Butler, Mouffe ve Radikal Demokrasi” – Toplum ve Bilim
dergisi, 2010’lar.
- Fahri
Mutlu Tosun, “Yargı ve Demokratik Meşruiyet” – Türkiye Barolar
Birliği Dergisi, 2010.
- Selim Hilmi Özkan, “Meşruiyetin Kaynağı ve Doğrudan Demokrasi” – Akademik Akıl, 2023.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder