Günümüz dünyasında biyoiktidar kavramı, Michel Foucault'nun teorilerini aşarak daha karmaşık ve çok katmanlı bir hal aldı. Foucault, biyoiktidarı temel olarak devletin veya kurumların, nüfusun sağlığı, doğum oranı, hastalıklar gibi bedensel ve yaşamsal süreçlerini kontrol etme biçimi olarak tanımlıyordu. Bu, 18. ve 19. yüzyıllardaki modern ulus-devletin bir özelliğiydi.
Ancak Foucault sonrası dönemde biyoiktidar,
dijitalleşme, küreselleşme ve neoliberalizm gibi süreçlerle yeni boyutlar
kazandı. Artık sadece devletin nüfus üzerindeki kontrolünden ibaret değil;
bireyin kendisinin de bu kontrol mekanizmalarına dahil olduğu, teknolojinin ve
bilginin merkezde olduğu bir sistem haline geldi.
Biyoiktidarın Günümüzdeki Yeni Alanları
- Algoritmik
Biyoiktidar: Foucault'nun zamanında devletin nüfus verilerini
toplaması ve analiz etmesi daha çok resmi kurumlar üzerinden işliyordu.
Bugün ise veri, dijital biyoiktidarın temelini oluşturuyor. Akıllı
telefonlar, giyilebilir teknoloji (akıllı saatler, fitness takipçileri),
sosyal medya platformları ve internet aramaları aracılığıyla toplanan
sağlık verileri, uyku düzeni, beslenme alışkanlıkları gibi bilgiler,
algoritmalar tarafından analiz ediliyor. Bu veriler, reklamcılıktan
sigorta primlerinin belirlenmesine kadar birçok alanda kullanılarak
bireyin hayatı üzerinde görünmez bir kontrol mekanizması kuruyor.
- Bireyin
Kendine Yönelik Biyoiktidarı: Neoliberalizmin etkisiyle birey, kendi
sağlığından, formundan ve yaşam kalitesinden sorumlu bir girişimci
gibi davranmaya teşvik ediliyor. "Sağlıklı yaşam", "fit
olmak" ve "daha iyi bir ben" söylemleri, bireyin kendi
bedenini sürekli optimize etmeye çalıştığı bir sisteme işaret ediyor. Bu
durum, bireyin aslında dışarıdan dayatılan normları içselleştirerek kendi
bedeni üzerinde bir disiplin mekanizması kurması anlamına geliyor.
Foucault'nun "öznenin teknolojileri" adını verdiği bu
durum, günümüz popüler kültüründe ve sosyal medya
"influencer"larında sıkça görülüyor.
- Küresel
Sağlık Yönetimi: Küresel salgınlar (örneğin, COVID-19) ve salgın
sonrası süreçler, biyoiktidarın küresel bir boyuta ulaştığını gösterdi.
Devletler ve uluslararası örgütler, aşı pasaportları, sokağa çıkma
kısıtlamaları ve dijital takip sistemleri gibi araçlarla nüfusun hareketlerini
ve sağlığını küresel ölçekte yönetmeye başladı. Bu, bireysel
özgürlükler ile kamusal sağlık arasındaki gerilimi de gün yüzüne
çıkardı.
- Biyopolitik
Ekonomi: Genetik mühendisliği, yapay zeka ve biyoteknolojideki
gelişmeler, biyoiktidarı daha da ileriye taşıyor. Artık sadece mevcut
nüfusun yönetilmesi değil, aynı zamanda gelecekteki nüfusun genetik yapısı
ve biyolojik özellikleri üzerinde de kontrol kurulması potansiyeli ortaya
çıktı. Bu durum, biyopolitik ekonominin yeni bir evresine işaret
ediyor.
Özetle, Foucault'nun analizleri günümüz biyoiktidarını
anlamak için sağlam bir temel sunsa da, dijitalleşen ve küreselleşen dünyada
biyoiktidarın artık sadece devletin bedene yönelik bir baskısı olmadığını; aynı
zamanda algoritmalar, bireysel öz-disiplin ve küresel mekanizmalar aracılığıyla
daha karmaşık ve yaygın bir ağa dönüştüğünü söyleyebiliriz.
Biyoiktidar, Michel Foucault'nun ortaya attığı ve sonrasında
pek çok düşünürün üzerine eklemeler yaparak geliştirdiği bir kavramdır.
Foucault'dan sonra bu konuyu ele alan ve günümüz biyoiktidar tartışmalarına yön
veren öne çıkan düşünürler şunlardır:
1. Giorgio Agamben
İtalyan filozof Giorgio Agamben, Foucault'nun biyoiktidar teorisini Holocaust ve toplama kampları üzerinden radikal bir şekilde yeniden yorumlar. Agamben'e göre, biyoiktidarın en uç formu, yaşamın "çıplak yaşam" (bare life) haline geldiği, yani hukuki ve politik korumadan yoksun bırakıldığı durumlardır. Bu durumda insan, öldürülebilir ancak kurban edilemez bir varlık haline gelir. Agamben, modern siyasetin temelinde, "istisna hali" adı verilen ve hukukun askıya alındığı bu durumun yattığını savunur.
1. Çıplak yaşam ve
“yaşam-biçimi” karşıtlığı
·
“Çıplak yaşam” (zoe), Agamben’de siyasal
topluluğun dışında bırakılmış, yalnızca biyolojik varoluş düzeyinde tanımlanan
yaşamdır.
·
“Yaşam-biçimi” (forma-di-vita), biyolojik
yaşam ile siyasal/etik yaşamın (bios) ayrımının aşıldığı, yaşamın kendi
biçimiyle özdeşleştiği bir varoluş tarzıdır.
·
Metin, “mutlu yaşam” ya da “yaşam-biçimi”nin,
çıplak yaşamın karşısında bir tür “kurtarıcı figür” olarak konumlandığını
söylüyor.
2. Foucault’ya karşı pozisyon
·
Foucault, modernliğin önceki dönemlerden
kopuşunu, iktidarın “yaşamı koruma ve düzenleme”ye yönelmesiyle açıklar.
·
Agamben ise bu kopuşu reddeder: Modern çağ,
yaşamın zorunluluklarını yönetme çabasıyla önceki dönemlerden ayrılmaz.
·
Ona göre modern siyaset, kendini zoe’nin
(çıplak yaşamın) doğrulanması ve kurtuluşu olarak sunar; sürekli olarak çıplak
yaşamı bir yaşam tarzına dönüştürmeye çalışır.
3. Bios ve zoe arasındaki
bulanıklaşma
·
Klasik Yunan’da bios (siyasal/etik yaşam)
ile zoe (salt biyolojik yaşam) arasında net bir ayrım vardı.
·
Modern biyopolitika bu ayrımı hem
bulanıklaştırır hem de parçalar; bios giderek zoe ile birleşir.
·
Bu birleşme, liberal demokrasilerde çözülmesi
zor çelişkiler (aporia) yaratır.
4. Aporia ve çıkışsızlık
·
Agamben’e göre modern demokrasinin “aporetik
şiddeti”, biyopolitik rejimlere bios ve zoe çerçevesinden karşı
çıkma girişimlerini engeller.
·
Yani çıplak yaşamı “özgürleştirme” ya da
“siyasileştirme” çabaları, farkında olmadan istisna hâlinin mantığını yeniden
üretir.
·
Bu yüzden, biyopolitikanın ötesine geçmeyen her
proje, istisna aporiasının tekrarı olur.
💡 Yorum
Bu pasaj, Agamben’in
düşüncesindeki en kritik gerilimi açığa çıkarıyor:
·
Modern siyaset, yaşamı koruma iddiasıyla aslında
çıplak yaşamı sürekli yeniden üretir.
·
Bios ile zoe’nin kaynaşması,
özgürleşme projelerinin bile iktidarın mantığını yeniden üretmesine yol açar.
·
Dolayısıyla Agamben, gerçek bir çıkışın ancak biyopolitikanın
mantığını kökten aşmak ile mümkün olabileceğini ima eder.
📌 Yaşam-Biçimi Kavramı ve
Direniş Stratejisi
1. Tanım
Agamben için “yaşam-biçimi”, bios
(siyasal/etik yaşam) ile zoe’nin (salt biyolojik yaşam) birbirinden
ayrılmadığı, yaşamın biçimiyle özdeşleştiği bir varoluş tarzıdır.
·
Bu, ne yalnızca çıplak yaşamdır ne de yalnızca
siyasal yaşam; ikisinin ayrımını aşan bir birliktir.
·
Böyle bir yaşam, iktidarın “çıplak hayat” üretme
mantığını boşa çıkarma potansiyeline sahiptir.
2. Kurtarıcı Figür Olarak
Senin alıntıladığın metinde
“mutlu yaşam” ya da “yaşam-biçimi”nin, çıplak yaşamın karşısında bir tür
kurtarıcı figür gibi konumlandığı söyleniyor.
·
Buradaki “kurtarıcı”lık, bireyi istisna hâlinin
ve çıplak yaşamın kapanından çıkarması anlamında.
·
Yani yaşam, iktidarın tanımladığı çıplak varoluş
statüsüne indirgenmeden, kendi biçimiyle yaşanabilir.
3. Direniş Stratejisi Olarak
Agamben’e göre, modern
biyopolitikanın mantığını kırmak için:
·
Bios ile zoe’yi yeniden ayırmak
değil,
·
Onları ayrılmaz bir bütün haline getirmek
gerekir. Bu, iktidarın “yaşamı yönetme” kapasitesini boşa çıkarır çünkü artık
yönetilecek “çıplak” bir yaşam kalmaz.
4. Eleştiriler
·
Belirsizlik: Yaşam-biçiminin pratikte
nasıl kurulacağı net değildir.
·
Ütopyacılık: Bazı yorumcular, bunun ancak
teorik düzeyde mümkün olduğunu, somut siyasal programlara dönüşmediğini söyler.
· Eylem Sorunu: İktidarın her yerde olduğu fikri, direnişin nereden başlayacağı sorusunu muğlaklaştırır.
Bu iki düşünür, ortak çalışmaları olan "İmparatorluk"
(Empire) ve "Çokluk" (Multitude) gibi kitaplarında biyoiktidar
kavramını küresel kapitalizm ve yeni egemenlik biçimleri bağlamında ele
alırlar. Foucault'dan farklı olarak, Hardt ve Negri, biyoiktidarın sadece
baskıcı bir güç olmadığını, aynı zamanda yeni üretim biçimlerinin de bir
parçası olduğunu ileri sürerler. Onlara göre, bilgi ve iletişim teknolojileri,
biyoiktidarı küresel bir ağa dönüştürmüştür. Ancak aynı zamanda bu durum,
biyoiktidarın kendi içinde direnişin tohumlarını da barındırır.
"Çokluk" adı verilen kolektif bir güç, bu sisteme karşı direnişin
potansiyelini taşır.
3. Roberto Esposito
İtalyan filozof Roberto Esposito, "Biyos:
Biyopolitika ve Felsefe" (Bíos: Biopolitics and Philosophy) gibi
eserlerinde biyoiktidar ve biyopolitika kavramlarını, Batı felsefesindeki
"topluluk" (communio) ve "dokunulmazlık" (immunitas) gibi
kavramlarla ilişkilendirir. Esposito, modern devletin temel işlevinin, toplumun
sağlığını ve yaşamını korumak için, bireyi topluluğa karşı korumak (immunitas)
olduğunu savunur. Ancak bu koruma, ironik bir şekilde, totaliter rejimlerde
olduğu gibi, yaşamı ve bedeni kontrol etmenin bir aracı haline gelebilir.
4. Paul B. Preciado
![]() |
İspanyol yazar ve filozof Preciado, biyoiktidarı cinsiyet,
beden ve teknoloji bağlamında radikal bir şekilde yeniden düşünür. "Testo
Junkie" gibi eserlerinde, bedenin sadece biyolojik bir varlık
olmadığını, aynı zamanda hormonal, teknolojik ve kültürel bir platform olduğunu
savunur. Ona göre, günümüzde biyoiktidar, hormon terapileri, estetik cerrahi ve
diğer teknobiyolojik müdahalelerle bedeni dönüştürmenin ve kontrol etmenin yeni
yollarını bulmuştur. Bu, biyoiktidarın "farmakopornografik rejim"
adını verdiği bir döneme evrildiğini gösterir.
Bu düşünürler, Foucault'nun biyoiktidar kavramını sadece
devletin bir aracı olmaktan çıkarıp, günümüzün küresel, dijital ve teknolojik
dünyasındaki karmaşık ilişkileri anlamamıza yardımcı olmuştur.
Biyopolitika ve Biyoiktidar: Seçme Türkçe Kaynakça
Kitaplar (Telif ve Çeviri)
- Agamben,
G. (2001). Homo Sacer: Egemen İktidar ve Çıplak Yaşam. (İ. Türkmen,
Çev.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
- Demirel,
O. (2018). Biyopolitika ve Beden: Foucault, Agamben ve Ötesi.
İstanbul: Otorite Yayınları.
- Esposito,
R. (2011). Biyos: Biyopolitika ve Felsefe. (K. Şen, Çev.).
İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
- Foucault,
M. (1995). Cinselliğin Tarihi I: Bilme İstenci. (H. T. Fındık,
Çev.). İstanbul: Afa Yayınları. (Güncel basımı için İletişim Yayınları’na
bakınız).
- Foucault,
M. (2005). Özne ve İktidar. (I. Ergüden ve O. Adanır, Çev.).
İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
- Hardt,
M. & Negri, A. (2005). İmparatorluk. (E. Demirdelen Dindoruk,
Çev.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
- Hardt,
M. & Negri, A. (2012). Çokluk: İmparatorluk Çağında Savaş ve
Demokrasi. (E. Demirdelen Dindoruk, Çev.). İstanbul: Ayrıntı
Yayınları.
- Preciado,
P. B. (2014). Testo Junkie: Seks, Uyuşturucular ve Biyo-politik
İtaatsizlik. (P. P. Öktem, Çev.). İstanbul: Metis Yayınları.
Derleme Kitaplarda Bölümler ve Makaleler
- Çiçekçi,
I. (2017). Biyopolitika: Egemenlik, Özne, Direniş. A. F. Çakır (Ed.), Foucault
ve Beden: Biyopolitika, Cinsellik ve Öznellik içinde (ss. 15-40).
Ankara: Phoenix Yayınevi.
- Demirel,
O. (2019). Biyopolitika Kavramının Evrimi: Foucault’dan Sonraki
Tartışmalar. U. Örge (Ed.), Biyopolitika ve Biyoiktidar: Çağdaş Bir
Tartışma Alanı içinde (ss. 25-50). Ankara: Vadi Yayınları.
Akademik Makaleler
- Sarı,
Y. (2016). Biyopolitik Bir Rejim Olarak Sağlık Politikaları. Sosyoloji
Araştırmaları Dergisi, 19(2), 112-134.
- Yılmaz,
A. (2020). Dijitalleşen Biyopolitika ve Yeni Gözetim Biçimleri. Akademik
İncelemeler Dergisi, 15(1), 89-105.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder