Alvin Goldman, çağdaş felsefenin en önemli figürlerinden biridir ve özellikle bilgi felsefesi alanında yaptığı devrim niteliğindeki çalışmalarla tanınır. Geleneksel epistemolojik sorulara, bilişsel bilim ve psikolojiden yararlanarak yeni ve doğalcı bir yaklaşım getirmiştir.
Biyografi
Amerikalı bir filozoftur ve uzun yıllar Rutgers
Üniversitesi'nde profesör olarak görev yapmıştır. Goldman, felsefenin diğer
disiplinlerle, özellikle bilimle, diyalog içinde olması gerektiğini savunan çok
disiplinli bir düşünürdür.
Düşüncesinin Temel Temaları
- Güvenilirlikçilik
(Reliabilism): Goldman'ın bilgi felsefesine en büyük katkısı, bilginin
tanımını kökten değiştiren güvenilirlikçilik teorisidir. Geleneksel olarak
bilgi, "doğrulanmış doğru inanç" olarak tanımlanıyordu. Goldman
ise bilginin, "güvenilir bir bilişsel süreç" tarafından
üretilen doğru bir inanç olduğunu savunur. Bir süreç, doğru inançlar
üretme eğiliminde olduğu sürece "güvenilirdir."
- Doğalcı
Epistemoloji (Naturalistic Epistemology): Güvenilirlikçilik, onun
doğalcı yaklaşımının bir sonucudur. Goldman, bilginin soyut felsefi
kurallarla değil, insan zihninin gerçekte nasıl çalıştığına dair
ampirik bilimsel verilerle (özellikle bilişsel psikoloji) incelenmesi
gerektiğini öne sürer.
- Sosyal
Epistemoloji: Goldman, doğalcı yaklaşımını bilgi edinmenin sosyal
boyutuna da taşır. Ona göre, tanıklık, uzman görüşü ve bilgi aktarımı gibi
toplumsal pratikler de birer bilgi üretme sürecidir. Sosyal
epistemolojinin amacı, doğru inançları üretmede en güvenilir
olan sosyal yapı ve pratikleri belirlemektir.
Önemli Yapıtları
- Epistemology
and Cognition (Epistemoloji ve Biliş, 1986): Güvenilirlikçi
epistemoloji teorisini sistemli bir şekilde sunduğu temel eseridir.
- Knowledge
in a Social World (Sosyal Bir Dünyada Bilgi, 1999): Sosyal
epistemolojinin temel metinlerinden biri olarak kabul edilir ve bilginin
sosyal süreçlerle ilişkisini inceler.
Bağlamı ve İlişkileri
- Geleneksel
Epistemoloji ile Karşıtlık: Goldman, bilginin doğasına dair binlerce
yıllık tartışmalara meydan okuyan bir figürdür. "Doğrulanmış doğru
inanç" modeline karşı çıkarak felsefede yeni bir kapı açmıştır.
- Sosyal
Epistemoloji Alanına Katkısı: Sunduğunuz tablodaki "Sosyal
Epistemoloji" başlığının kurucularından biridir. O, bilginin,
bireysel bir zihinle sınırlı bir olgu olmadığını, bir topluluğun ortak
çabasıyla ortaya çıktığını savunarak bu alanı şekillendirmiştir.
- Sara Ahmed ile Karşıtlık: Goldman ve Sara Ahmed, çağdaş epistemolojinin iki farklı kutbunu temsil eder. Ahmed, bilgiyi beden, duygu ve güç ilişkileri gibi fenomenolojik ve eleştirel bir perspektiften ele alırken, Goldman daha çok bilişsel süreçlere ve bilginin güvenilirliğine odaklanan bilimsel bir yaklaşım benimser.
Yanlışlanabilirlik (Falsifiability), bilimsel
yöntemin kalbine yerleşmiş, güçlü ve etkili bir fikirdir.
Popper'ın Yanlışlanabilirlik Yaklaşımı
Karl Popper'a göre, bir teorinin bilimsel
sayılabilmesi için, ilke olarak yanlışlanabilir olması gerekir. Yani, bu teori,
deney ve gözlemlerle çürütülebilme potansiyeli taşımalıdır. Bir teorinin gücü,
her şeyi açıklayabilmesinden değil, yanlışlanma testlerinden başarıyla
çıkabilmesinden gelir.
Goldman'ın Güvenilirlikçiliği ile İlişkisi
Bu iki yaklaşım, felsefenin farklı seviyelerinde işler.
Aralarında bir üstünlük ilişkisinden ziyade, tamamlayıcı bir ilişki vardır:
- Popper'ın
yanlışlanabilirliği, bilim ve bilim dışı alanları ayırt etme
(demarcation) kriteridir. Onun temel sorusu şudur: "Bir teori
neden bilimseldir?"
- Goldman'ın
güvenilirlikçiliği ise, bilginin ne olduğunu tanımlama kriteridir.
Onun temel sorusu şudur: "Bir inanç neden bilgi sayılır?"
Yani, Popper teorilerin statüsüyle, Goldman ise inançların
nasıl oluştuğuyla ilgilenir. Bilimsel metot, Goldman'a göre, bilgiyi elde etmek
için oldukça güvenilir bir bilişsel süreçtir, ve Popper'ın
yanlışlanabilirlik ilkesi, bu sürecin güvenilirliğinin ana nedenlerinden
biridir.
Yanlışlanabilirliğin Sınırlılıkları
Yanlışlanabilirlik çok önemli olsa da, modern bilim
felsefesinde tek başına yeterli bir ölçüt olarak görülmez. Duhem-Quine Tezi
gibi eleştiriler, bir deneyin başarısızlığının doğrudan ana teoriyi değil,
deneyin yardımcı hipotezlerini yanlışladığını öne sürer. Bu da bir teoriyi
yanlışlamanın her zaman o kadar basit olmadığını gösterir.
Sonuç olarak, yanlışlanabilirlik, bilimsel düşüncenin temel bir ilkesi olarak geçerliliğini korur. Ancak günümüz felsefesi, Goldman'ın da gösterdiği gibi, bilginin oluşum süreçlerine, sosyal boyutlarına ve güvenilirliğine dair daha geniş bir tabloyu inceler. Bu yaklaşımlar birbirine rakip değil, birbirini tamamlayan bakış açılarıdır.
"Bir inanç neden bilgi sayılır?" sorusu,
felsefenin en eski ve en temel sorusudur. Filozoflar bu soruya farklı
dönemlerde farklı yanıtlar vermiş olsalar da, ana tartışma her zaman inanç,
doğruluk ve gerekçelendirme kavramları etrafında dönmüştür.
Geleneksel Tanım: Doğrulanmış Doğru İnanç
Felsefe tarihinde uzun süre kabul gören geleneksel tanım,
bilginin üç şartı yerine getirmesi gerektiğini savunur:
- İnanç
(Belief): Bir kişinin, bir önermeyi (örneğin, "Şimdi dışarıda
yağmur yağıyor.") doğru olduğuna inanması gerekir.
- Doğruluk
(Truth): İnancın doğru olması gerekir. Dışarıda gerçekten
yağmur yağıyorsa, bu şart yerine gelir. Yanlış bir şey hakkında bilgi
sahibi olamayız.
- Doğrulama
(Justification): Kişinin, inancını destekleyecek geçerli bir gerekçesi
olmalıdır. Örneğin, pencereden dışarı bakıp yağmuru görmesi veya bir
arkadaşından bu bilgiyi alması.
Bu üç şart bir araya geldiğinde, inancın bilgi haline
geldiği kabul edilirdi.
Sınav: Gettier Sorunu
1963 yılında filozof Edmund Gettier, bu tanımın
yetersiz olduğunu gösteren ünlü bir argüman sundu. Gettier, bir inancın doğru
ve doğrulanmış olmasına rağmen, sadece şans eseri doğru olması durumunda
bilgi sayılamayacağını kanıtladı.
Basit bir örnek: Bir kişi, masanın üzerindeki saate
bakarak saatin 10:00 olduğuna inanır (doğrulama). Saat gerçekten 10:00'dur
(doğruluk). Ancak, kişinin bilmediği bir şey vardır: Saat üç saat önce
durmuştur ve sadece şans eseri o an saati göstermektedir. Bu durumda, kişinin
doğru ve doğrulanmış bir inancı vardır, ama bu bilgi midir? Çoğu filozof, bu
tür bir şansın bilgiyi geçersiz kıldığını savunur.
Çağdaş Yaklaşımlar: Yeni Tanımlar
Gettier sorunu, felsefenin geleneksel tanımı terk etmesine
neden oldu. 21. yüzyıl filozofları, bilgi için yeni şartlar aramaya başladı:
- Güvenilirlikçilik
(Alvin Goldman): Bu yaklaşım, Gettier'in sorununa doğrudan bir yanıt
sunar. Alvin Goldman'a göre, bilgi, doğru bir inancın güvenilir
bir bilişsel süreçten kaynaklanmasıyla oluşur. Örneğin, iyi gören bir
göz, doğru çalışan bir hafıza veya sağlam bir bilimsel yöntem, güvenilir
süreçlerdir. Gettier'in saat örneğinde, saatin durması bu süreci
güvenilmez hale getirir.
- İçselcilik
ve Dışsalcılık: Bu tartışma, gerekçelendirmenin doğasıyla ilgilidir.
- İçselciler,
gerekçenin, kişinin kendi bilincinde (zihninde) farkında olduğu bir şey
(kanıtlar, nedenler) olması gerektiğini savunur.
- Dışsalcılar
ise (Goldman gibi), gerekçenin kişinin bilincinden bağımsız, dışsal bir
süreç (örneğin sürecin güvenilirliği) olabileceğini iddia eder.
- Fenomenolojik
ve Sosyal Yaklaşımlar: Sara Ahmed gibi düşünürler, "bir
inanç neden bilgi sayılır?" sorusunun soyut bir tanım arayışıyla
yanıtlanamayacağını savunur. Onlara göre bilgi, sosyal ve politik bir
bağlamda, beden ve deneyimler üzerinden inşa edilen bir süreçtir.
Sonuç olarak, felsefe artık tek bir kusursuz bilgi tanımı
arayışından ziyade, bilginin oluşum süreçlerini, bağlamlarını ve sosyal
dinamiklerini anlamaya odaklanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder