Alvin Goldman

Alvin Goldman, çağdaş felsefenin en önemli figürlerinden biridir ve özellikle bilgi felsefesi alanında yaptığı devrim niteliğindeki çalışmalarla tanınır. Geleneksel epistemolojik sorulara, bilişsel bilim ve psikolojiden yararlanarak yeni ve doğalcı bir yaklaşım getirmiştir.

Biyografi

Amerikalı bir filozoftur ve uzun yıllar Rutgers Üniversitesi'nde profesör olarak görev yapmıştır. Goldman, felsefenin diğer disiplinlerle, özellikle bilimle, diyalog içinde olması gerektiğini savunan çok disiplinli bir düşünürdür.

Düşüncesinin Temel Temaları

  1. Güvenilirlikçilik (Reliabilism): Goldman'ın bilgi felsefesine en büyük katkısı, bilginin tanımını kökten değiştiren güvenilirlikçilik teorisidir. Geleneksel olarak bilgi, "doğrulanmış doğru inanç" olarak tanımlanıyordu. Goldman ise bilginin, "güvenilir bir bilişsel süreç" tarafından üretilen doğru bir inanç olduğunu savunur. Bir süreç, doğru inançlar üretme eğiliminde olduğu sürece "güvenilirdir."
  2. Doğalcı Epistemoloji (Naturalistic Epistemology): Güvenilirlikçilik, onun doğalcı yaklaşımının bir sonucudur. Goldman, bilginin soyut felsefi kurallarla değil, insan zihninin gerçekte nasıl çalıştığına dair ampirik bilimsel verilerle (özellikle bilişsel psikoloji) incelenmesi gerektiğini öne sürer.
  3. Sosyal Epistemoloji: Goldman, doğalcı yaklaşımını bilgi edinmenin sosyal boyutuna da taşır. Ona göre, tanıklık, uzman görüşü ve bilgi aktarımı gibi toplumsal pratikler de birer bilgi üretme sürecidir. Sosyal epistemolojinin amacı, doğru inançları üretmede en güvenilir olan sosyal yapı ve pratikleri belirlemektir.

Önemli Yapıtları

  • Epistemology and Cognition (Epistemoloji ve Biliş, 1986): Güvenilirlikçi epistemoloji teorisini sistemli bir şekilde sunduğu temel eseridir.
  • Knowledge in a Social World (Sosyal Bir Dünyada Bilgi, 1999): Sosyal epistemolojinin temel metinlerinden biri olarak kabul edilir ve bilginin sosyal süreçlerle ilişkisini inceler.

Bağlamı ve İlişkileri

  • Geleneksel Epistemoloji ile Karşıtlık: Goldman, bilginin doğasına dair binlerce yıllık tartışmalara meydan okuyan bir figürdür. "Doğrulanmış doğru inanç" modeline karşı çıkarak felsefede yeni bir kapı açmıştır.
  • Sosyal Epistemoloji Alanına Katkısı: Sunduğunuz tablodaki "Sosyal Epistemoloji" başlığının kurucularından biridir. O, bilginin, bireysel bir zihinle sınırlı bir olgu olmadığını, bir topluluğun ortak çabasıyla ortaya çıktığını savunarak bu alanı şekillendirmiştir.
  • Sara Ahmed ile Karşıtlık: Goldman ve Sara Ahmed, çağdaş epistemolojinin iki farklı kutbunu temsil eder. Ahmed, bilgiyi beden, duygu ve güç ilişkileri gibi fenomenolojik ve eleştirel bir perspektiften ele alırken, Goldman daha çok bilişsel süreçlere ve bilginin güvenilirliğine odaklanan bilimsel bir yaklaşım benimser.

Yanlışlanabilirlik (Falsifiability), bilimsel yöntemin kalbine yerleşmiş, güçlü ve etkili bir fikirdir.

Popper'ın Yanlışlanabilirlik Yaklaşımı

Karl Popper'a göre, bir teorinin bilimsel sayılabilmesi için, ilke olarak yanlışlanabilir olması gerekir. Yani, bu teori, deney ve gözlemlerle çürütülebilme potansiyeli taşımalıdır. Bir teorinin gücü, her şeyi açıklayabilmesinden değil, yanlışlanma testlerinden başarıyla çıkabilmesinden gelir.

Goldman'ın Güvenilirlikçiliği ile İlişkisi

Bu iki yaklaşım, felsefenin farklı seviyelerinde işler. Aralarında bir üstünlük ilişkisinden ziyade, tamamlayıcı bir ilişki vardır:

  • Popper'ın yanlışlanabilirliği, bilim ve bilim dışı alanları ayırt etme (demarcation) kriteridir. Onun temel sorusu şudur: "Bir teori neden bilimseldir?"
  • Goldman'ın güvenilirlikçiliği ise, bilginin ne olduğunu tanımlama kriteridir. Onun temel sorusu şudur: "Bir inanç neden bilgi sayılır?"

Yani, Popper teorilerin statüsüyle, Goldman ise inançların nasıl oluştuğuyla ilgilenir. Bilimsel metot, Goldman'a göre, bilgiyi elde etmek için oldukça güvenilir bir bilişsel süreçtir, ve Popper'ın yanlışlanabilirlik ilkesi, bu sürecin güvenilirliğinin ana nedenlerinden biridir.

Yanlışlanabilirliğin Sınırlılıkları

Yanlışlanabilirlik çok önemli olsa da, modern bilim felsefesinde tek başına yeterli bir ölçüt olarak görülmez. Duhem-Quine Tezi gibi eleştiriler, bir deneyin başarısızlığının doğrudan ana teoriyi değil, deneyin yardımcı hipotezlerini yanlışladığını öne sürer. Bu da bir teoriyi yanlışlamanın her zaman o kadar basit olmadığını gösterir.

Sonuç olarak, yanlışlanabilirlik, bilimsel düşüncenin temel bir ilkesi olarak geçerliliğini korur. Ancak günümüz felsefesi, Goldman'ın da gösterdiği gibi, bilginin oluşum süreçlerine, sosyal boyutlarına ve güvenilirliğine dair daha geniş bir tabloyu inceler. Bu yaklaşımlar birbirine rakip değil, birbirini tamamlayan bakış açılarıdır.


"Bir inanç neden bilgi sayılır?" sorusu, felsefenin en eski ve en temel sorusudur. Filozoflar bu soruya farklı dönemlerde farklı yanıtlar vermiş olsalar da, ana tartışma her zaman inanç, doğruluk ve gerekçelendirme kavramları etrafında dönmüştür.

Geleneksel Tanım: Doğrulanmış Doğru İnanç

Felsefe tarihinde uzun süre kabul gören geleneksel tanım, bilginin üç şartı yerine getirmesi gerektiğini savunur:

  1. İnanç (Belief): Bir kişinin, bir önermeyi (örneğin, "Şimdi dışarıda yağmur yağıyor.") doğru olduğuna inanması gerekir.
  2. Doğruluk (Truth): İnancın doğru olması gerekir. Dışarıda gerçekten yağmur yağıyorsa, bu şart yerine gelir. Yanlış bir şey hakkında bilgi sahibi olamayız.
  3. Doğrulama (Justification): Kişinin, inancını destekleyecek geçerli bir gerekçesi olmalıdır. Örneğin, pencereden dışarı bakıp yağmuru görmesi veya bir arkadaşından bu bilgiyi alması.

Bu üç şart bir araya geldiğinde, inancın bilgi haline geldiği kabul edilirdi.


Sınav: Gettier Sorunu

1963 yılında filozof Edmund Gettier, bu tanımın yetersiz olduğunu gösteren ünlü bir argüman sundu. Gettier, bir inancın doğru ve doğrulanmış olmasına rağmen, sadece şans eseri doğru olması durumunda bilgi sayılamayacağını kanıtladı.

Basit bir örnek: Bir kişi, masanın üzerindeki saate bakarak saatin 10:00 olduğuna inanır (doğrulama). Saat gerçekten 10:00'dur (doğruluk). Ancak, kişinin bilmediği bir şey vardır: Saat üç saat önce durmuştur ve sadece şans eseri o an saati göstermektedir. Bu durumda, kişinin doğru ve doğrulanmış bir inancı vardır, ama bu bilgi midir? Çoğu filozof, bu tür bir şansın bilgiyi geçersiz kıldığını savunur.


Çağdaş Yaklaşımlar: Yeni Tanımlar

Gettier sorunu, felsefenin geleneksel tanımı terk etmesine neden oldu. 21. yüzyıl filozofları, bilgi için yeni şartlar aramaya başladı:

  1. Güvenilirlikçilik (Alvin Goldman): Bu yaklaşım, Gettier'in sorununa doğrudan bir yanıt sunar. Alvin Goldman'a göre, bilgi, doğru bir inancın güvenilir bir bilişsel süreçten kaynaklanmasıyla oluşur. Örneğin, iyi gören bir göz, doğru çalışan bir hafıza veya sağlam bir bilimsel yöntem, güvenilir süreçlerdir. Gettier'in saat örneğinde, saatin durması bu süreci güvenilmez hale getirir.
  2. İçselcilik ve Dışsalcılık: Bu tartışma, gerekçelendirmenin doğasıyla ilgilidir.
    • İçselciler, gerekçenin, kişinin kendi bilincinde (zihninde) farkında olduğu bir şey (kanıtlar, nedenler) olması gerektiğini savunur.
    • Dışsalcılar ise (Goldman gibi), gerekçenin kişinin bilincinden bağımsız, dışsal bir süreç (örneğin sürecin güvenilirliği) olabileceğini iddia eder.
  3. Fenomenolojik ve Sosyal Yaklaşımlar: Sara Ahmed gibi düşünürler, "bir inanç neden bilgi sayılır?" sorusunun soyut bir tanım arayışıyla yanıtlanamayacağını savunur. Onlara göre bilgi, sosyal ve politik bir bağlamda, beden ve deneyimler üzerinden inşa edilen bir süreçtir.

Sonuç olarak, felsefe artık tek bir kusursuz bilgi tanımı arayışından ziyade, bilginin oluşum süreçlerini, bağlamlarını ve sosyal dinamiklerini anlamaya odaklanmıştır.


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder