20. Yüzyıl Marksizminin Metodolojik Çıkmazları
Klasik Marksist geleneğin 21. yüzyıldaki felsefi yorumları,
büyük ölçüde önceki yüzyıl Marksizminin yarattığı metodolojik kısıtlamalara ve
politik başarısızlıklara bir tepki olarak doğmuştur. Geleneksel Sovyet-tipi
Diyalektik ve Tarihsel Materyalizm (DTHM), Karl Marx’ın Kapital'de
uyguladığı politik ekonomi eleştirisini, indirgemeci ve ekonomik determinist
bir şemaya dönüştürmüştür. Bu yaklaşımlar, tarihsel ilerlemenin kaçınılmaz
yasaları üzerine yoğunlaşarak, kapitalist toplumsal biçimlerin fetişistik yapısını
ve kriz üretici içsel mantığını yeterince analiz edememiştir. Marksizm, bu
bağlamda, yalnızca ekonomik sömürüyü ölçen bir 'iktisat teorisi' haline gelmiş,
toplumsal biçimin eleştirisi boyutu göz ardı edilmiştir.
Bu durum, 21. yüzyıl yorumcuları için (özellikle Neue Marx-Lektüre geleneği) bir çıkış noktası oluşturmuştur. Onların metodolojik hedefi, politik ekonomi eleştirisini yeniden toplumsal eleştiriye yerleştirmektir. Bu amaçla, 1960’ların sonunda Horkheimer ve Adorno'nun öğrencileri tarafından başlatılan proje, Marx’ı “Marksist ortodoksinin taşlaşmış şemalarından” kurtarma çabası olarak görülmektedir.
21. Yüzyılın Felsefi Yorum Arayışları: Temel Eksenler
21.yüzyılın felsefi yorum arayışları, Marksizmin üç büyük küresel kriz karşısındaki geçerliliğini sınamaktadır: Finansallaşmanın yol açtığı ekonomik istikrarsızlık, insanlığın varoluşunu tehdit eden ekolojik çöküş ve dijitalleşmenin getirdiği yeni kontrol mekanizmaları. Bu krizler, geleneksel Ortodoks Marksizmin araçlarıyla açıklanamayacak kadar karmaşık toplumsal ve doğal biçim sorunları olarak ortaya çıkmıştır.
Yeni Marksist yorumcuların temel tezi, bu krizlerin sadece ampirik ya da politik yönetim hatalarından kaynaklanmadığı, aksine kapitalist toplumsal biçimlerin yapısal mantığından türediğidir. Bu nedenle, 21. yüzyıl Marksizmi, Değer-Biçimi Teorisi (Alman NML geleneği) ve Ekolojik Marksizm (Anglosakson geleneği) olmak üzere iki ana felsefi eksende gelişmiştir. Bu akımlar, Marx’ın kavramlarını kullanarak, kapitalizmin sadece bir sömürü sistemi değil, aynı zamanda kendi kendine yabancılaşmış, fetişistik ve kriz üretici bir toplumsal bütün olduğunu felsefi düzeyde göstermeye çalışmaktadır.
Ayrıca;
I. Kriz Teorisi: Kâr Oranlarının Düşme Eğilimi
Bu çevre, kapitalizmin kendisini imha etmeye programlanmış
olduğunu gösteren temel ekonomik yasalara odaklanır.
- Robert
Brenner: Kriz teorisinin en önemli çağdaş temsilcilerindendir.
Brenner, kapitalizmin uzun vadeli durgunluklarının ana nedeninin,
uluslararası rekabet ve teknolojik yatırımlar nedeniyle kâr oranlarının
yapısal olarak düşme eğilimi olduğunu savunur. Ona göre sermaye
birikiminin bu iç çelişkisi, tüm siyasi gerilimlerin temel zeminini
oluşturur.
- Anwar
Shaikh: Marksist ekonomi politiğin bilimsel ve ampirik meşruiyetini
tesis etmeye çalışır. Shaikh, Değer Teorisi'nin (bir malın değerini
toplumsal emek zamanının belirlemesi) modern piyasa fiyatlarını, kâr
döngülerini ve krizleri açıklamada neoklasik iktisattan daha başarılı
olduğunu savunur.
Ellen Meiksins Wood: Siyasi Olanın Geri Çağrılması
Kanadalı-Amerikalı tarihçi ve teorisyen Ellen Meiksins Wood (1942–2016), Marksist teoriye yaptığı en önemli katkılarla, özellikle tarihsel materyalizm ve sınıf siyasetinin savunuculuğuyla tanınır.
- Ana
Odak: Politik Olanın Geri Çağrılması: Wood, Post-Marksizmi, siyaseti
ve sınıfı ekonomik temellerinden koparıp 'kültürelciliğe' düşmekle
eleştirmiştir. Ona göre, siyasi mücadeleler, kapitalist üretim
ilişkileri ve sınıf iktidarının mantığı anlaşılmadan
açıklanamaz.
- Tarım
Kapitalizmi Tezi: Wood, ünlü eserlerinde kapitalizmin kökenlerinin
sanayi devriminde değil, İngiliz tarımında, toprak sahipleri ve kiracılar
arasındaki benzersiz sınıf ilişkilerinde (ekonomik zorlamaya dayalı
sınıf ilişkileri) yattığını savunur. Bu, kapitalizmi kaçınılmaz bir doğal
süreç değil, spesifik tarihsel sınıf mücadelesinin sonucu olarak
görmeyi sağlar.
- Eleştirisi:
Wood, Laclau ve Mouffe gibi Post-Marksistlerin sınıfı 'söylemsel'
bir kategoriye indirgemesini reddeder. Sınıf, rasyonel bir seçim veya
dilsel bir inşa değil, bireylerin üretim araçlarıyla kurduğu zorlayıcı
bir toplumsal ilişkidir.
- Kilit
Yapıt: The Pristine Culture of Capitalism (Kapitalizmin
Tertemiz Kültürü), The Retreat from Class (Sınıftan Geri Çekilme).
Alex Callinicos: Emperyalizm ve Kriz Teorisi
İngiliz teorisyen Alex Callinicos, çağdaş Marksizm'in Troçkist geleneğini en güçlü şekilde temsil edenlerdendir ve Marksist kriz teorisini küresel ölçekte uygular.
- Ana
Odak: Sistemin Krizleri: Callinicos, kapitalizmin ekonomik kriz
döngülerine ve emperyalizmin güncel biçimlerine odaklanır.
Tıpkı Robert Brenner gibi, kâr oranlarının düşme eğilimi yasasının
kapitalizmi sürekli olarak krize sürüklediğini savunur.
- Küresel
Sınıf: Callinicos, küreselleşmenin sadece mekânsal bir yayılma değil,
aynı zamanda küresel bir sınıfın oluşumu anlamına geldiğini
savunur. Bu nedenle sömürü ve direnişin, ulusal sınırları aşan uluslararası
sınıf dayanışması ile ele alınması gerekir.
- Eleştirisi:
Hardt ve Negri'nin "İmparatorluk" tezini eleştirir. Ona
göre, küresel iktidar ne kadar ağsal görünürse görünsün, hâlâ devletlerarası
rekabet ve ABD'nin liderliğindeki emperyalist hiyerarşi
tarafından şekillendirilmektedir. "Çokluk" (Multitude) gibi
kavramların somut sınıf analizini sulandırdığını savunur.
- Kilit
Yapıt: Imperialism and Global Political Economy (Emperyalizm ve
Küresel Politik Ekonomi).
- Ana
Odak: Politik Olanın Geri Çağrılması: Wood, Post-Marksizmi, siyaseti
ve sınıfı ekonomik temellerinden koparıp 'kültürelciliğe' düşmekle
eleştirmiştir. Ona göre, siyasi mücadeleler, kapitalist üretim
ilişkileri ve sınıf iktidarının mantığı anlaşılmadan
açıklanamaz.
II. Küresel Tahakküm: Neo-Gramscici Analiz
Bu düşünürler, Gramsci'nin hegemonya kavramını kullanarak,
sömürünün ulusal sınırları aşarak küresel yönetim yapılarına nasıl kodlandığını
gösterir.
- Robert
Cox ve Stephen Gill: Onlar için küresel düzen, sadece askeri güç
dengesiyle değil, Gramsci'nin Hegemonya kavramıyla kurulur. Robert
Cox, ABD'nin liderliğindeki düzenin, neoliberal ideolojinin
(serbest piyasa normları) uluslararası kurumlar (IMF, Dünya Bankası)
aracılığıyla tüm devletlere kabul ettirilmesiyle sürdürüldüğünü gösterir.
- Stephen
Gill: Yeni Anayasalcılık: Gill, bu hegemonik rızayı, "Yeni
Anayasalcılık" teziyle derinleştirir. Neoliberalizmin,
hükümetlerin sermaye hareketlerini kısıtlamasını veya sosyal politikalar
uygulamasını uluslararası yasal anlaşmalarla engelleyen, sermayenin
haklarını garantileyen küresel bir yasal çerçeve kurduğunu savunur. Bu,
demokratik iradenin, küresel finansal disipline boyun
eğdirilmesidir.
III. Sömürünün Metodolojik Temeli: Analitik Marksizm
Bu alt kulvar, Klasik Marksizmin kavramlarını rasyonel ve
metodolojik bir disipline sokar.
- John
Roemer: Sömürü teorisine en önemli katkıyı yapar. Roemer, sömürüyü ahlaki
veya tarihsel bir olgu olmaktan çıkarıp, rasyonel seçim teorisi
çerçevesinde yeniden tanımlar. Ona göre sömürü, üretim araçlarının
mülkiyetindeki eşitsizliğin, bireylerin rasyonel seçimlerini zorunlu
olarak farklılaştırmasının mantıksal bir sonucudur.
G. McCarthy & D. Levine — Marxism and Rational
Choice (2003)
- Bağlam:
1980’lerden itibaren gelişen “Rational Choice Marxism” tartışmalarının
sistematik bir değerlendirmesi.
- Amaç:
Marksizmin temel kavramlarını (sınıf, sömürü, tarihsel materyalizm)
rasyonel tercih teorisiyle bağdaştırmak mümkün mü?
- İçerik:
- Marx’ın
kavramlarının bireylerin rasyonel eylemleri üzerinden yeniden
yorumlanması.
- Tarihsel
materyalizm, sınıf mücadelesi ve sömürü kavramlarının mikro-temelli
açıklamaları.
- Roemer,
Elster, Przeworski gibi isimlerin modelleriyle hesaplaşma.
- Önemi:
Marksizmin “kolektif aktör” vurgusunu, bireylerin tercihleri üzerinden
yeniden kurmaya çalışır. Bu, klasik Marksistlerin “fazla indirgemeci”
bulduğu bir yaklaşım.
IV.Yeni Marx Okuması (Neue Marx-Lektüre - NML) ve
Değer-Biçimi Eleştirisinin Radikalleşmesi
A. NML'nin Tarihsel ve Metodolojik Kökleri
Neue Marx-Lektüre (NML), 1960’ların sonlarında Batı
Almanya’da Frankfurt Okulu'nun eleştirel felsefesinden beslenerek ortaya çıkan
ve Marx’ın politik ekonomi eleştirisini yeniden toplumsal eleştiriye
yerleştirmeyi amaçlayan bir entelektüel projedir. Alfred Schmidt, Hans-Georg
Backhaus ve Helmut Reichelt gibi düşünürler tarafından başlatılan bu akım,
klasik Marksist geleneğin Hegelci diyalektik boyutunu geri kazanmayı
hedeflemiştir. NML’nin temel metodolojik iddiası, Marksist Ortodoksinin,
Marx’ın değer-biçimi analizinin derinliğini anlamayarak, bu analizi basit bir
emek-zaman muhasebesine indirgediği ve böylece kapitalizmin toplumsal
ilişkileri şeylerin ilişkisi
olarak gizleme yeteneğini (fetişizmi) gözden kaçırdığıdır.
NML’nin "taşlaşmış şemalardan kurtulma" arayışı ,
Eleştirel Teori’nin felsefi duruşunun bir devamı olarak kabul edilmelidir. Bu
felsefi duruş, kapitalist toplumsal biçimlerin kökenlerini ve ontolojik
zorunluluğunu sorgularken, NML’yi yalnızca iktisadi değil, aynı zamanda
kapitalist toplumun bütüncül bir biçim
eleştirisi haline getirir.
B. Temel Figürler ve Değer-Biçimi Felsefesi
NML geleneğinde Hans-Georg Backhaus, Marx’ın Kapital'deki
değer biçimi üzerine olan ilk bölümünün felsefi zorluğunu ve merkeziliğini
vurgulayan kurucu bir figürdür. Backhaus’un çalışmaları, Fetişizm ve Devrim
kavramları arasındaki ilişkiye odaklanarak, değer biçiminin diyalektiğinin
yalnızca ekonomik bir kategori olmadığını, aynı zamanda toplumsal geçerliliğin
zorunlu bir biçimi olduğunu göstermiştir.
- yüzyılın
en etkili NML temsilcisi ise Michael Heinrich’tir. Heinrich, MEGA
projesindeki (Marx-Engels-Gesamtausgabe) çalışmalarından ve sistematik
yorumlarından (Kapital’e Giriş) aldığı akademik otoriteyle, NML’nin
metodolojik bulgularını küresel akademiye taşımıştır. Heinrich'in yorumu,
geleneksel emek-değer teorisini basit bir 'üretim ekonomisi' kavramından
ayırarak, değerin ancak para biçimi aracılığıyla toplumsal bir geçerlilik
kazandığını savunan
Parasal Değer Teorisi’ne ağırlık vermektedir. Bu
yorum, değerin üretim anında değil, toplumsal olarak kabul gördüğü
(gerçekleştirildiği) anla olan karmaşık bağlantılarını incelemeyi mümkün kılar.
C. Fetişizm ve Kapitalizmin Epistemolojik Yapısı
NML’nin merkezinde, Marx’ın değer biçiminin felsefi
radikalizmini yeniden inşa etme çabası yer alır. Friedrich Engels’in 1878'deki
polemiğinde belirttiği gibi, "Ürünlerin değer biçimi... tüm kapitalist
üretim biçimini, kapitalistler ve ücretli işçiler arasındaki karşıtlığı, sanayi
yedek ordusunu, krizleri embriyo halinde içerir". NML, bu felsefi önermeyi
temel alarak, meta fetişizminin sadece bir yanılsama değil, bizzat toplumsal
ilişkilerin nesnel, zorunlu ve tarihsel olarak özgül bir görünüm
biçimi olduğunu savunur. Fetişizmin anlaşılmaması, 20. yüzyıl Marksizminin
neden kapitalist kategorileri (meta, para) doğal ve zamansız ekonomik araçlar
olarak ele aldığı ve böylece Marks’ın eleştirisinin radikal, devrimci anlamını
yitirdiği temel felsefi kusur olarak görülür.
V.Çağdaş Krizler ve Marksist Kavramların Uygulanması: Dijitalleşme ve Yabancılaşma
A. Dijital Emek ve Emek-Değer Teorisinin Sınırları
Klasik Marksist felsefi yorumlar, emek-değer teorisini dijital kapitalizmin yeni biçimlerine uygulamıştır. Dijital platformların genişlemesiyle birlikte ortaya çıkan emek biçimlerinin analizi, NML’nin değer teorisi ve geleneksel emek kavramları arasındaki gerilimi gün yüzüne çıkarmıştır. Bazı teorisyenler, dijital emeği gayri maddi emek olarak nitelendirirken, günümüzde dijital platformların maddi altyapısına ve bu emeğin yeniden üretim maliyetine vurgu yapan yazarların sayısı artmaktadır.
Bu tartışma, emeğin maddi temelini koruma ve post-yapısalcı
teorilerin soyutlamasından kaçınma çabasını göstermektedir. Dijital emek
arzında bulunan katılımcılarla yapılan görüşmeler, emeğin algılanışının hala
Marx’ın somut emek tanımına yakın olduğunu, yani en fazla “çaba” ile “zaman ve
enerji” olarak ifade edildiğini göstermiştir. Bu bulgu, Marx’ın soyut emek
kavramının, platform ekonomisinde bile, somut, harcanan insan enerjisi
üzerinden yeniden kurulabileceğini ima eder. NML’nin fiktif sermaye üzerine analizi,
bu emeğin nasıl gerçekleştirildiği ve platformlar aracılığıyla nasıl bir
finansal sermayeye dönüştüğü sorunuyla birleşmek zorundadır.
B. 21. Yüzyılda Yabancılaşmanın (Alienation) Sürekliliği
Marx’ın yabancılaşma olgusu üzerine yaptığı felsefi
tanımlamalar, 21. yüzyılda, artan teknolojik güce rağmen yaşanan sosyal ve
ruhsal hastalıkları açıklamak için merkezi önemini korumaktadır. İnsanlık,
iklim değişikliği ve ekonomik krizler bağlamında, hayatlarını kontrol etme ve
dönüştürme gücüne sahip olduğu bir dünyada yaşamasına rağmen, çoğu insanın
hayatı patronlar ve politikacılar tarafından belirlenmekte, yani kontrol
güçlerinin ötesinde yer almaktadır.
Bu kavramın sürekliliği, teknolojik ilerlemenin
kendiliğinden özgürleşme sağlamadığı, aksine teknolojinin, kapitalist üretim
ilişkileri içine gömüldüğü sürece, yabancılaşmayı ve kontrol kaybını
derinleştirdiği felsefi sonucunu ortaya çıkarır. Bu durum, toplumsal direnç ve
isyanın niteliğini de etkilemiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder