Francesca Forte
XI.veXII. yüzyıllar arasında yer alan büyük çaplı bilgi aktarım dönemi translatio studii olarak bilinir. Bu süreçte Aristoteles başta olmak üzere, Yunanca ve Arapça felsefi ve bilimsel metinler Latinceye tercüme edilir.
Tercüme alanındaki başlıca merkezler, kısa süre önce yeniden fethi tamamlanmış ve Muvahhid halifeleri tarafından toplanmış olan ve Arap metinlerine sahip İspanya ile üç dilli (Arapça-Yunanca-Latince) kültürü muhafaza etmiş Normanların hakimiyeti altındaki Sicilya 'dır.
Başlarken: Ortaçağ Düşüncesinin Kaynakları XI ile XII. yüzyıl arasında gerçekleşen büyük çaplı bilgi aktarım dönemi translatio studii [bilgi aktarımı] olarak bilinir. Bu iki yüzyıllık dönemde yer alan tercüme hareketi Batının hem çoğu ikincil kaynaklar yoluyla olmak üzere, hakkında çok az şey bilinen antikçağ kültürü hem de Yunan mirasını uzun zamandır toplayıp benimsemiş olan Yahudi, Arap ve Bizans kültürleri açısından teori alanındaki bazı eksikliklerini tamamlamasına izin verir. XI. yüzyıla kadar tartışmasız otoriteler, hem sapientia christiana [Hıristiyan bilgeliği] yazarları olan hem de Yunan kültürünün başlıca aracıları olan isimlerdir (Latin ve Yunan bilgeler, Boethius, Cassiodorus ve Sevillalı İsidorus gibi ansiklopedi yazarları). Aristoteles'in yeni metinleri (logica nova [yeni mantık]) ve Arap yorumcuların tanınmaya başlanmasıyla bilginin geleneksel olarak trivium ve quadrivium şeklinde bölündüğü (Martianus Capella) egemen epistemolojik model tartışılmaya başlanır.
✅Başlangıçta özellikle bilim, büyü ve astroloji alanlarındaki eserler tercüme edilir;✅ ikinci aşamada bir yandan El-Farabi (y. 870-y. 950), İbn Sina (980- 1037), İbn Cebirol (y. 1020-y. 1058) ve El-Gazali ( 1058- 1111 ) gibi Arap yorumcu ve filozofların eserlerine odaklanılır, öte yandan bilimsel inceleme yazılarının tercümesine devam edilir; ✅üçüncü aşamanın ana özelliği, Gerardus Cremonensis'in ( 1147- 1187) tercümeleri yoluyla Aristoteles'in metinlerinin tanınmaya başlanmasıdır (Richard Lemay, Dans l'Espagne du XIII siecle. Les traducti[1]ons de l'arabe au latin ["Annales" [Yıllıklar) , XIII. Yüzyılda İspanya. Arapçadan Latinceye Tercümeler] içinde, 18, 1963). XII. yüzyılda ayrıca, Gerardus Cremonensis'in çalışmalarına paralel olarak, Henricus Aristippus (?-y. 11 62) ve İacobus Venetus (XII. yüzyıl) yoluyla Aristoteles'in Yunanca metinleri de tercüme edilir.
XIII. yüzyılda Arap mirasının Latin kültürü tarafından benimsenmesinin ürünleri ortaya çıkmaya başlar ve Avrupa üniversitelerinde Aristoteles'in İbn Sinacı yorumunun etkisi hissedilir. Yüzyıl sonlarına doğru Willem van Moerbeke (1215-1286) var olan tercümeler üzerinde önemli bir revizyon çalışması yürütür ve Latin Batı dünyasında Aristoteles'in külliyatının büyük kısmını doğrudan Yunancadan sunar. Tercüme sipariş kriterleri de değişime uğrar: Artık özet şeklinde veya kelimesi kelimesine tercümelerle yetinilmez ve Roger Bacon (12 1411220- 1292) sürekli olarak tercümanların çalışmalarının kalitesizliğinden yakınır (Richard Lemay, "Roger Bacon's Attitudes toward the Latin Translations and Translators of the Twelfth and Thirteenth Centuries" [Roger Bacon'ın XII ve XII. Yüz[1]yıllardaki Latince Tercümeler ve Tercümanlar Konusundaki Tavrı] , Rager Bacon and the Sciences [Rager Bacan ve Bilim] içinde, 1997).
Arapçadan ve Yunancadan Tercümeler
Yunan bilgi dağarcığının Batı dünyasına sadece aracılar ve
özellikle Arapların aktarımı yoluyla ulaşmış olduğu fikri, bir süredir
tartışmaya açılmış olup, İacobus Venetus, Burgundius Pisanus (y. 1110-1193)
veya Henricus Aristippus gibi yazarların Yunancadan yaptığı tercümelere ve
mantık ve doğa konusundaki kitapların anonim tercümanlarına hak ettikleri değeri
verme ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Aristoteles'in külliyatının Batıya aktarılmasında
Arapların aracılığının asıl katkısı, metinlerin kelimesi kelimesine
aktarımından çok, XIII. yüzyılda özellikle Paris Üniversitesinde Aristoteles'in
yorumlarını yönlendirmelerinde yatar; nitekim Arapça tercümeler bilgi sistemine
ve felsefeye dair belirli bir algıya aracılık eder ve Parisli hocalar bu
algının etkisinde kalacaktır. İbn Sina'nın Yeni Platoncu yorumlarından dolayı
Aristoteles'in metafiziğinin zirvesi sayılan Pseudo Aristotelesçi Liber de
causis bu duruma bir örnektir.
Yeniden Fethedilen İspanya'nın Bir Tercüme Merkezine Dönüşmesi:
Toledo Ekolü Efsanesi
İspanya hiç şüphesiz translatia studiinin en önemli merkezlerinden biridir: XI. yüzyıl sonlarından itibaren İber yarımadasını niteleyen tarihi ve sosyal şartların bir eşine Avrupa'nın başka hiçbir yerinde rastlanmaz. Bu olgu açısından ilk önemli bölge, İber yarımadasının Hıristiyanların hakimiyetindeki kuzey kısmıdır, ama ilk tercümanların hepsinin o bölgede faal olmasına rağmen, yıllar boyunca Arapçadan tercüme sürecinin coğrafi merkezinin Toledo şehri olduğu ve tercüme faaliyetlerinin Başpiskopos Raymond de Sauvetat (1124- 1152) tarafından koordine edildiği sanılmıştır.
Müslümanların, Mozarapların (Araplaşmış Hıristiyanlar) , Yahudilerin ve Hıristiyanların varlığından dolayı Toledo şehrinde üç dilin konuşuluyor olması, Arap bilgi dağarcığının büyük çaplı tercüme faaliyetlerinin bu şehirde başladığı ve ileri gelen bir kişinin liderliğinde düzenlenmiş bir projenin ürünü oldukları fikrinin yayılmasına neden olmuştur. Bu algı -yine de Toledo'nun bir kültür merkezi olarak önemi hafife alınmadan- bu tezin tarihi açıdan tutarsızlığını göstermiş olan Lorenzo Minio-Paluello, Marie Therese D' Alverny ve Richard Lemay gibi araştırmacıların katkıları sayesinde giderek değişmektedir. Kısa bir süre önce Müslümanlardan geri alınmış olan İspanya, Yahudi ve İslam kültürüyle eşsiz bir değiş-tokuş mekânı ve Arap ilmiyle doğrudan temasa elverişli bir kültür ortamı sağlar.
Güney İtalya
Eskiden beri hem Bizans İmparatorluğuyla hem de Arap dünyasıyla temas halinde olan Güney İtalya ve Norman istilacılarının adada, hatta idari işlerde üç dil (Latince-Yunanca-Arapça) kullanılmasını desteklediği Sicilya, kültürel açıdan çok canlı bir bölgedir. Özellikle Palermo sarayı, Yunanca ve Arapçadan yapılan tercümelerin merkezi haline gelir. Yunanca bilimsel ve felsefi eserlerin ilk tercümanlarından biri olan ı. Catania başdiyakonu Henricus Aristippus Kral I. Guillaume (1120-1266, 1154) altında yaşar. Aristippus'un tercüme ettiği eserler arasında Diogenes Laertius'a ait (Ill. yüzyıl) eserler, Ptolemaios'un (Il. yüzyıl) Syntaxis mathematica [Matematik Bileşimi] (veya Almagest) kitabı, Platon'un (MÖ 427/428-348/347) Meno (1155) ve Phaidon (1156) eserleri, Aristoteles'in (MÖ 384-322) Meteor eserinin IV. kitabı vardır. Yine I. Guillaume döneminde yaşamış olan Eugenius Siculus (1154- 1203) Aristippus ile Ptolemaios'un Almagest eserinin tercümesi üzerinde çalışır ve geleneksel olarak Ptolemaios'a atfedilen Optik eserini Arapçadan tercüme eder.
Il. Friedrich (1194- 1250, 1220) döneminde ilgi alanı Yunan-Bizans dünyasından, imparatorun büyük bir merak ve hayranlık beslediği Arap dünyasına doğru kayar. Onun hizmetinde çalışan astrolog Michael Scotus'u (y. 1175-y. 1235) basit bir tercüman olarak tanımlamak haksızlık olur, çünkü astronomi, simya, meteoroloji ve fizyonomi alanlarında da yazıları vardır. Scotus, Aristoteles'in zooloji alanındaki yazılarını (Canlılar Üzerine) tercüme ederek Latincedeki külliyatının genişlemesine katkıda bulunur.
Diğer tercümeleri arasında İbn Rüşd'ün (1126-1198) çeşitli
yorumları vardır: Aristoteles'in Gökyüzü Üzerine (ve daha önce Gerardus Cremonensis
tarafından tercüme edilmiş) ve Oluş ve Bozuluş Üzerine eserlerini konu alan
orta uzunluktaki yorumuyla Ruh Üzerine ve Fizik eserlerinin uzun şerhleri. İbn
Rüşd'ün Metafizik'i konu alan uzun şerhinin, dolayısıyla da Metaphysica Nova'nın
[Yeni Metafizik] metninin kendisinin Arapçadan Latinceye tercümesinin ona ait
olup olmadığı ise tartışma konusudur. El-Bitruji'nin (y. 1150-y. 1200)
astronomi konusundaki De motibus [Hareketler Üzerine] ile İbn Sina'nın
Abbreviatio De Animalibus [Canlılar Üzerine'nin Kısa Versiyonu] eserlerini de
tercüme eder. Dolayısıyla yeni Aristoteles'le Arap yorumcusunun Batıya
tanıtılması kesin olarak Michael Scotus'un katkılarına bağlıdır.
Manfred (1231-1266) döneminde de Bartolomeo da Messina (XIII. yüzyıl) Problemata [Problemler], Physioniomia [Fizyonomi]. De Mirabilibus Auscultationibus [Duyulan Harika Şeyler Üzerine]. De Principiis [İlkeler Üzerine]. De Signiis [İşaretler Üzerine]. Magna Moralia (De Bana Fortuna) [Büyük Etik (İyi Talih Üzerine)] gibi Pseudo-Aristotelesçi inceleme yazılarını Yunancadan tercüme ederek Aristoteles'in Latince külliyatını tamamlar. Başrol Oyuncuları ve Tercüme Edilen Eserler 1106 Arap ilminin sistematik olarak Batıya aktarılma sürecinin sembolik başlangıç tarihi sayılabilir; bu tarihte bilge Yahudi Moses Sephardi (1076-1140) Hıristiyanlığı kabul ederek Huesca'da vaftiz olur ve Petrus Alphonsi adını alır. Alphonsi astronomi alanında Arapçadan çeşitli eserleri tercüme etmenin yanı sıra, Hıristiyan Avrupa'nın alimlerini, Arapların biliminden yararlanmak için İspanya'ya davet ettiği ünlü Fransız Peripatetistlerine Mektup'un ve ayın hareketi üzerine, ünlü "el-Harezmi'nin çizelgelerini" temel alan bir inceleme yazısı olan Sententia de Dracone'nin [Draco Üzerine Hüküm] de yazarıdır. Söz konusu çizelgeler de 1126 yılı civarında Bath'lı Adelard (faal olduğu yıllar 1090- 1146) tarafından tercüme edilmiştir ve bilimsel açıdan önemli bir yenilik oluştururlar.
Bu ilk tercüme hareketinin hiç şüphesiz en önemli
figürlerinden biri olan Adelardus Güney İtalya ve Yunanistan'da
yolculuk yapmış ve daha çok İngiltere'de faaliyet göstermiştir. Eukleides'in
(MÖ III. yüzyıl) Elementler eserinin ve Ebu Ma'şer'in astronomi konulu bir
eserinin tercümesini tamamlar ve Arap ilmini övdüğü Quaestiones
Naturales [Doğal Meseleler] adlı bir eser yazar.
Plato Tiburtinus (XII. yüzyıl) ve Hugo de Santalla (XII. yüzyıl) gibi yazarlar da Arap bilimsel eserlerine ve özellikle astronomi ve astroloji alanlarına ilgi duyar. Plato Tiburtinus Barselona'da, Yahudi matematikçi Abraham bar Hiyya (Savasorda) ile beraber çalışarak astronomi ve tıp konularında eserler tercüme eder; yüzyıl ortalarında faal olan Hugo de Santalla, Tarazona Piskoposu Michael'in de (11 1 9- 1 141) desteğiyle astronomi ve toprak falı alanında eserlerle El-Kindi'nin (?-y. 873) astroloji konulu iki inceleme yazısını tercüme eder.
Arap kültürünü tanımak
Hıristiyanlar tarafından geri alınan ve Müslümanların Hıristiyanlar ve Yahudilerle hukuki eşitliğinin korunduğu İspanya'da Hıristiyanlığı yayma faaliyetleri -Kutsal Topraklarda olduğu üzere- kılıç zoruyla yürütülemezdi, fethedilen kültürün temelleri üzerine ağır bir araştırma ve benimseme süreci gerektiriyordu. Bu bilgi gereksinimi ve Müslüman sapkınlıkla etkili bir şekilde mücadele edebilmek için Arap metinlerini doğrudan tanınması gerektiği konusundaki inancı, Cluny başkeşişi Muhterem Pierre'i (y. 1 094- 1 1 56) Kuran başta olmak üzere, İslama ait çeşitli dini eserlerin (Collectio adı altında tanınacak eserler) tercümesinin yapılmasını teşvik etmeye iter.
Pierre'in bu faaliyet için ikna etmeyi başardığı tercümanlar Herman Dalmatin (XII. yüzyıl) ve Kentonlu Robert'dır (XII. yüzyıl) . Alimler arasında benzer işbirliği çalışmaları Toledo başdiyakonu Dominicus Gundisalvi (XII. yüzyıl) ile çeşitli tercümanlar (Avendauth, Johannes Hispalensis, Johannes Hispanus) arasında gerçekleşir, ama araştırmacılar bu tercümanların kimliği konusunda hemfikir değildir. Gundisalvi'nin bilge Yahudi İbn Davud veya Avendauth (y. 1110-y. 1 1 80) ile İbn Sina'nın ansiklopedisinin tercümesi üzerinde çalıştığı bilinir, ama tercümanın kimliği tartışma konusu olmaya devam etmektedir.
Kusta bin Luka'nın (820-9 12) De differentia spiritus et animae [Tinle Ruh Arasındaki Farklar Üzerine] eserinin, Abu Ma'shar'ın astroloji konusundaki bir metninin ve Pseudo-Aristotelesçi Secretum Secretorum [Sırların Sırrı] eserinin De regimine sanitatis [Sağlık Rejimi Üzerine] adıyla bilinen tıp bölümünün tercümeleri Johannes Hispalensis'e (XII. yüzyıl) atfedilir. Toledo Katedralinin başrahibi olan Johannes Hispanus (?-y. 1166) ise muhtemelen başdiyakonluk makamında Gundisalvi'nin yerini alır. Gundisalvi'nin İbn Cebirol'ün Fons Vitae [Hayatın Kaynağı] eserinin tercümesi üzerinde Johannes Hispanus'la beraber çalıştığı ve Pseudo-Aristotelesçi teolojiye özgü bazı temaları onunla beraber Latin dünyasına tanıttığı sanılır.
Johannes Hispanus'la olan işbirliğinden daha öncesine ait olduğu sanılan Gundisalvi-Avendauth işbirliğinden İbn Sina'nın eş-Şifa (Kitabü'ş Şifa) eserinin bir kısmının ve özellikle Kitabü 'n-Nefs'in tercümesi doğar, dolayısıyla Aristoteles'in ilk Arap yorumlarından biri Batıda tanınmaya başlanır. Gundisalvi falsafanın Latin Batıya aktarılmasında en önemli aracılık rolünü oynar. Nitekim İbn Sina'nın eş-Şifa eserinin bir kısmının yanı sıra, El-Gazali'nin Maqasid al-Falasifah (Filozofların Niyetleri) eserinin ve El Farabi'nin bazı kitaplarının tercümesi de Toledo Başdiyakonuna atfedilmiştir. Ancak Gundisalvi sadece bir tercüman değildir; Arap alimlerinin derlediği bilgileri ele alır ve çeşitli özgün eserler de yazmıştır (De divisione philosophiae [Felsefenin Ayrımı Üzerine], De Scientiis [Bilim Üzerine], De anima [Ruh Üzerine], De immortalitate animae [Ruhun Ölümsüzlüğü Üzerine], il De unitate [Birlik Üzerine] ve De processione Mundi [Dünyanın Oluşumu]).
Gerardus Cremonensis
XII. yüzyılda İspanya'da faal olan tercümanlar arasında öne çıkan Gerardus Cremonensis'la birlikte Aristoteles'in metinlerinin sistematik tercüme geleneği başlar. Ptolemaios'un Almagest eserini aramak için (Herman Dalmatin ve Kentonlu Robert gibi) İspanya'ya giden Cremonensis, Gundisalvi ile aynı dönemde Toledo'da bulunur. Cremonensis'in tercüme faaliyetleri çeşitli alanları kapsar ve Arap kültürü ile Yunan biliminin aktarılma sürecinde önemli bir basamak oluşturur: Cremonensis Aristoteles'in eserlerinin yanı sıra (İkinci Çözümlemeler, Fizik, Gökyüzü Üzerine, Oluş ve Bozuluş Üzerine, Meteorologica'nın [Meteoroloji] ilk üç kitabı), matematik, geometri, optik, astronomi, astroloji ve tıp (Galenus ve El-Razi'ye ait metinlerle özellikle İbn Sina'nın Kanun'u) konulu inceleme yazıları ile El-Kindi'ye atfedilen bazı metinleri, Afrodisiaslı Alexander'in eserlerini ve Pseudo-Aristotelesçi Liber de Causis'i [Nedenler Kitabı] (Cremonensis bu esere eski adı olan Liber Aristotelis de expositione bonitatis purae [Aristoteles'in Saf İyilik Üzerine Kitabı] adını verir) tercüme eder. Cremonensis'in eserlerinin çokuğu göz önüne alınarak, Galippus adıyla bilinen biri dahil olmak üzere, birtakım yardımcılardan yararlandığı sanılır.
1125 'te İkinci Çözümlemeler'i Yunancadan tercüme eden İacobus Venetus Aristoteles'in Latince külliyatına önemli bir katkıda bulunur; Sofistik Deliller, Ruh Üzerine, Metafizik ve Parva Naturalia'nın [Kısa Doğa Yazıları] bir kısmının Yunancadan Latinceye tercümesi de ona atfedilir. Venetus'un çalışmaları, XII. yüzyıl ortalarına doğru Latin okurların Aristoteles'in eserlerinin büyük kısmına Yunancadan tercümeler yoluyla erişebildiğini ve Arapçadan tercümelerin sanıldığı kadar büyük bir önem taşımadığını teyit etmemizi sağlar. İacobus Venetus gibi, Doğuya yolculuklar yapan diplomat Burgundius Pisanus da Yunancadan tercümeler alanında önemli bir isimdir ve Doğudan getirdiği metinlerle Batının felsefe alanında doğrudan Yunanca kaynaklardan bilgi edinmesine katkıda bulunur. Hukukçu ve ve Burgundius Pisanus tıp tutkunu olarak akıllarda kalan Pisanus Galenus'a ait bazı inceleme yazılarıyla Aristoteles'in Nikomakhos'a Etik'i ile Oluş ve Bozuluş Üzerine eserlerini tercüme eder.
XIII. yüzyıldan itibaren faal olan bir sonraki tercüman kuşağı, Pseudo-Aristotelesçi De Plantiis [Bitkiler Üzerine] (Nicolaus Damascenus) ve İbn Sina'nın De Mineralibus [Mineraller Üzerine] eserlerini tercüme eden Alfredus Anglicus (XIII. yüzyıl) ve Kuran'ın Muhterem Pierre tarafından Michael Scotus'a sipariş edilen tercümesinden sonra ikinci Latince versiyonunu yazan Marcus de Toledo'dan (XIII. yüzyıl) oluşur. Bu tercümanlarla İbn Rüşd'ün de külliyatı Latin dünyasına aktarılmaya başlanır ve Aristoteles'in Latince külliyatına önemli birkaç eser daha eklenmiş olur.
İbn Rüşd'ün Latince külliyatı alanında iki önemli isim daha söz konusudur: Guilelmus de Luna (XIII. yüzyıl) ve Hermannus Alemannus (?- 1272). XIII. yüzyıl ortalarına doğru Napoli'de faal olan de Luna'nın tercüme ettiği, mantık alanındaki eserlerin yorumları arasında Porfirius'un Isagoge [Giriş], Categoriae [Kategoriler] ve De Interpretatione'yi [Yorum Üzerine] konu alan orta yorumları vardır. Alemannus ise Ethica Nicomachea (Summa Alexandrinorum) ve Rhetorica'yı [Retorik] içeren, geç antikçağa ait bir derlemesini ve İbn Rüşd'ün Poetika'yı konu alan yorumunu tercüme eder.
Tercüme Yöntemleri: Konuşma Dilinin Aracılığı
Tercüme yöntemleri üzerine incelemeler hem tercümanın kişiliğinin analizi açısından işlevseldir hemde birçok durumda günümüze ulaşmayan özgün metinlerin yeniden oluşturulması açısından değerli bir araç teşkil eder. Örneğin Gerardus Cremonensis'in özgün metne çok yakın, kelimesi kelimesine tercümeler yaptığı kanıtlandığından, tercüme ettiği metinler günümüze ulaşmayan Arapça versiyonlar konusunda bilgilendiricidir; aynı şey Michael Scotus'un tercümeleri açısından da geçerlidir. Tercüme yönteminin analizi ayrıca farklı tercümanlar arasındaki temaslar veya işbirlikleri konusunda da bilgi sağlayabilir. Tarihyazımı açısından en tartışmalı meselelerden biri, Arapçadan yapılan tercümelerde kullanılan tekniklerle ve özellikle konuşma dilinin aracılığıyla (veya iki aşamalı tercüme) ilgilidir; birçok araştırmacı tarafından "Toledo ekolü" benzeri bir "tarihyazımı efsanesi" sayılan bu teknik, konuşma dillerinin Arapça ile Latince arasında aracı olarak kullanılması İki aşamalı tercümenı öngörür; buna göre örneğin bilge bir Yahudi veya Mozarap Arapça metni okurken yüksek sesle konuşma diline tercüme eder, bu arada bir başka bilge, duyduklarını Latince olarak yazar. Bu yöntemin yazılı Arapçayla ilgili sayısız zorluğun aşılmasına izin verdiği düşünülür. Bu tekniğin kullanımını göstermek için örnek olarak verilen belge, Dominicus Gundisalvi'nın Ruh Üzerine'nin tercümesi için yazdığı önsözdür: "işte size Arapçadan tercüme edilmiş bu kitap: Ben her kelimeyi okuyup konuşma diline tercüme ettim, Başdiyakon Dominicus da Latinceye tercüme etti" (Simone Van Riet, Avicenna Latinus. Liber de Anima seu Sextus de Naturalibus, Edition critique de la traduc[1]tion latine medievale [Latince İbn Sina. Ruh Üzerine veya Doğa Üzerine Altıncı Kitabı, Orta çağ Latince Tercümesinin Eleştirisi], 1, 1 972).
Her ne kadar bu metin, konuşma dilinin aracılığıyla tercüme yapıldığına işaret ediyor olsa da, Hıristiyanların hakimiyeti altındaki İspanya'da kullanımdaki tek tercüme tekniğinin bu olduğu anlamına gelmez. Aslında vurgulanması gereken, bireysel tercümeden (örneğin Hugo de Santalla) bilge Yahudi ve Mozaraplarla işbirliği şeklinde (Gundisalvi tarafından tasvir edilen yöntemin dışında yöntemlerle de gerçekleştirilmiş) tercümelere kadar çeşitli tercüme yöntemlerinin bir arada yer aldığıdır.
Yeni İhtiyaçlar: Grosseteste ve Moerbeke'nin Revizyon Çalışmaları
Konuşma dilinin aracılığı üzerine olan sav, tercümanların dilbilimsel yeteneklerini incelememize yarar. Bacon'un görüşlerini göz önüne alırsak, neredeyse hiçbir tercüman, belli bir dilde unvanına yakışır yeterliliğe sahip değildi ve tercümeler bazen asıl metnin güvenilmez versiyonları olabiliyordu; Bacon tercümeler konusunda o kadar mutsuzdur ki, bazı tercümelerin yapılmamış olmasını diler: "Aristoteles'in kitapları üzerinde herhangi bir yetkim olsa, hepsini yaktırırdım, çünkü onları incelemek zaman kaybından başka bir şey değil, düşünülemeyecek kadar büyük yanlışların ve cehaletin yayılmasına neden oluyorlar." (Roger Bacon, Compendium Studii Philosophiae, Fratris Roger Bacan Opera quaedam hactenus inedita [Felsefe Araştırmaları Üzerine Derleme, Keşiş Roger Bacon'ın Şu Ana Kadar Yayınlanmamış Eseri] , 1859)
Roger Bacon'ın bu katı görüşleri, tercümanların kendilerinin metinler açısından karşı karşıya kaldığı zorluklara işaret eder. Bacon hemen hemen bütün tercümanlara bu türden eleştiriler yöneltirken, bir tek Robert Grosseteste'in (1175- 1253) Yunancadan tercüme faaliyetleri translatio studii açısından önemli bir adımdır, Nitekim Grosseteste bir yandan Yunancadan yapılan tercümeler yoluyla Aristoteles'in Latince külliyatını tamamlamayı amaçlarken, diğer yandan teoloji ve bilim alanlarına ait metinlere ilgi gösterir, filolojik ve dilbilimsel yönlere önem veren bir çalışma şekli öne sürer; etrafına topladığı tercümanlardan ve Yunanca uzmanlarından oluşan ekiple birlikte gerçekleştirdiği tercümeler yöntem ve tarz açısından bir bütünlük ve birlik içindedir, Grosseteste, Nicolaus Damascenus'un (MÖ 64-MS y, 10) ve Pseudo-Dionysios Areopagit'in (V. yüzyıl) bazı eserlerinin yanı sıra, Nikomakhos'a Etik'in ilk tam versiyonunu ve bazı Yunanca yorumlarını tercüme eder; Pseudo-Aristotelesçi bazı kısa yazılarla Gökyüzü Üzerine'nin bir kısmının da tercümesi ona atfedilir.
Translatio studiinin bir başka önemli temsilcisi olan Willem van Moerbeke, XIII. yüzyıl sonlarında var olan tercümelerin dikkatli bir biçimde revize eder ve çok geniş kapsamlı tercüme faaliyetleri yoluyla Aristoteles'in külliyatının neredeyse tamamının Yunancadan Batıya kazandırılmasını sağlar, Moerbeke aynı zamanda Archimedes, Hero, Ptolemaios ve Galenus'un bilimsel eserleriyle geç antikçağda Aristoteles'in eserlerine getirilen bazı yorumları tercüme eder. Moerbeke büyük olasılıkla Arap aracılığı olmadan "hakiki Aristoteles"i Latin Batıya kazandırma ihtiyacı hissetmiştir.
Yeni Bilgilerin Özümsenmesi ve Yayılması
XII. yüzyıl sonlarından itibaren yeni tercümelerin giderek
yayıldığı görülür, İngiltere'de ilk alimler bu yeni bilgileri büyük bir ilgi
ile karşılar ve Aristoteles'in tercüme edilen metinlerini yorumlamaya koyulur
(Johannes Blondus, Alfredus Anglicus ve Robert
Grosseteste'nin yaptıkları tercümelerin yanı sıra yürüttükleri tefsir ve şerh
faaliyetleri de son derece önemlidir); Paris'te Aristoteles'in kitaplarının
yasaklanmasından (1210 ve 1215 tarihli hükümler) doğa konulu kitaplarının sanat
bölümü öğrencilerinin müfredatına dahil edilişine geçilir (Luca Bianchi,
Censure et liberte intellectuelle a l'Universite de Paris (XIII-XIV siecle)
[Paris Üniversitesinde Sansür ve Entelektüel Özgürlük (XIII-XIV.
yüzyıl)), 1999); o andan itibaren de Aristoteles'in paradigmasının üstünlüğünü
ilan ettiği görülür.
Platon ise büyük ölçüde tanınmamaya devam eder, Luca Bianchi'ye göre, "Tercümanların çabalarını kısa sürede Aristoteles'e yönlendirmesi kendi kaprislerinden değil, Aristotelesçi felsefenin dönemin kültürel ihtiyaçlarını Platon'a göre daha iyi karşılayacağını düşünüyor olmalarından ileri gelir." (L. Bianchi, "L'acculturazione filosofica dell'Occidente" [Batının Fel[1]sefi Etkileşimi], Id., La Filosofia nelle Universita [Üniversitelerde Felsefe] içinde, 1997) Ancak Batının kültürel açıdan uyanıp canlanmasına katkıda bulunanlar sadece Aristoteles'in metinleri değildir; bilim alanında Arapça inceleme yazılarının tercümeleri, Müslüman tefsircilerin Aristoteles'in eserlerine getirdiği yorumlar ve Bizans kültürü yoluyla Yunan kaynaklarının yeniden keşfi de bu anlamda çok önemli bir rol oynamıştır. XII. yüzyıldan itibaren metinlerin ve insanların dolaşımında görülen artış, Latin kültürünün canlanmasını sağlar ve yeni bilgilerle yeni yorum paradigmalarının aktarılmasına ve yayılmasına izin verir.
Metin Umberto Eco’nun editörlüğünü yaptığı "Ortaçağ" 3.ciltten alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder