Karneades


          Şüpheci çığır, Arkesilaos’un Akademia başkanlığında yerine geçenlerden Kyreneli Kardeades’te (214-129) büyük bir ilerleme göstermiştir. O da Arkesilaos gibi başlıca Stoa ile tartışır; Arkesilaos Zenon ile savaşmıştı, Karneades ise Khrysipppos ile savaşır.

           Karneades de başlıca eleştirmesini yine Stoalıların bu “ doğruluğun kriteriumu” kavramına, kataleptik tasavvur anlayışına yönelmiştir. Ona göre, doğru ve yanlış tasavvurları birbirinden ayırt edebilecek güvenilir bir ölçü, bir belirti elimizde yok. Karneades Stoa’nın yalnız bu doğruluk anlayışını eleştirmekle kalmamış, öğretinin bütününe karşı çıkmıştır. Şüpheciliğini, Arkesilaos ile ölçüldüğünde, çok daha ilke bakımından temellendirmiş olan Karneades için güvenilecek bir doğruluk ölçüsü yoktur, çünkü bu ölçü ya duyu algılarında ya da düşünmede (akılda) aranabilir. Duyu algılarının hepsi relatiftir. Örneğin aynı kule uzaktan yuvarlak, yakından dört köşe görünür, aynı bir gemi üzerinde bulunana duruyor, kıyıda bulunana yürüyor görünür; böylece her algının karşısına, karşıtı  çıkarılabilir. Düşünmenin (aklın) de güvenilir bir kaynak, bir dayanak olmadığını göstermek için, Karneades dialektik güçlükleri ele alıp Megaralıların ileri sürdükleri şaşırtıcı, bozuk sonuç çıkarmaları (sophisma, paralogisma) gösterir. Bu yüzden düşünce ile yapılan belirlemeler de algılarınkinden daha az relatif değiiler. Stoalılar:Bir önerme (axioma) ya doğrudur, ya da yanlıştır diyorlardı. Buna karşı Karneades “yalancı sofismi” ile çıkar; bu önerme hem doğru hem yanlıştır.

           Bir Stoalı Karneades’ e “ Sen doğru bilinemez diyorsun, ama hiç olmazsa bu ‘doğru bilinemez’ sözünün doğru ve bilinen bir şey olması gerekir” demiş. Buna karşılık Karneades, kendi önermesinin de kural dışı kalamayacağını söylemiş: yani kendi savının da mutlak doğruluğu yok, bu bakımdan ancak olasılı bir değeri var: bu da ancak sübjektif bir kanı. Burada Karneades’in olasılık öğretisiyle (probabilism) karşılaşmaktayız. Olasılık , bilinemeyen doğru’nun, bize kapalı olan doğru’nun bilgisinin yerine geçen şeydir ve pratik hayat için teorik temel budur. Bu anlayışa  Karneades, tasavvurda bir sübjektif, bir de objektif yön ayırmakla varmıştır: Her tasavvur ilkin objenin bir bilgisi, bir yansısıdır; ikinci olarak sübjektif bir şeydir, süjenin bir durumudur. Objektif olarak tasavvur doğru ya da yanlış, gerçek ya da gerçek değildir; sübjektif bakımdan da az ya da çok olasıdır, yani bizde az ya da çok bir inanma yaratır, bize dışarıdaki bir objeyi az ya da çok karşılıyor görünür. Bize doğruluğu olası görünen bir tasavvuru, bu tasavvur başkalarıyla çelişik olmadıkça, kabul eder ve ona uyarız. Yalnız bu kabulümüzün sadece sanı (doxa) olduğunu da bilmeliyizdir. Bundan dolayı şüpheci bir bilgenin özel belirtileri şunlar olabilir: Zekice bir ihtiyat, her şeyi her yönünden görmeye çalışmak, bilgimizin, bilgimize güvenimizin sınırlarını açık olarak bilmek, bütün olanakları hesaba katmak.

           Stoa felsefesinin bütününün eleştirmeden geçiren Karneades, bu arada Stoa’nın teolojisini de ele alır. Karneades’e göre: Bir kere, her ulusta tanrı inancının olduğu tanıtlanmış değildir; her insanda var deniyorsa, buna karşı Tanrıtanımazların (atheist) bulunduğu gösterilebilir. Sonra: Stoalılar için bu dünya yetkindir, dolayısıyla akıllı ve ruhludur; bu dünyada akıllı varlıklar var, dolayısıyla dünyanın nedeni akıllıdır. Buna karşılık Karneades: Aynı kanıtlama yolu ile dünya için başka şeyler de söylenebilir; örneğin bu dünyayı kitara  çalan varlıklar yaratmıştır, dolayısıyla dünya da kitara çalıyor, bu sonucu çıkarabiliriz diyor. Sonra: Yıldızlar hareket ediyor diye, bundan onların canlı ve tanrısal oldukları sonucu da çıkarılamaz, bu hareket pekala doğal bir biçimde de açıklanabilir.

           Karneades, bir de, Stoa’nın Tanrısal bir soluğun ( pneuma) bütün evrenin gelişmesini yönettiği, ona biçim kazandırdığı düşüncesine şiddetle çatar. Evrenin gelişmesinin periodik olduğu düşüncesini de Karneades şöyle çürütüyor: Bir dönemin sonunda bütün varolanları kemirip bitiren  ateşin, artık kendisinin besleyecek bir şey kalmadığı için, kendinin de sönmesi gerekir. Tanrının insanları koruyup kayırdığı, onlarla ilgilendiği düşüncesi de Stoalıların, doğru olamaz, çünkü bunu yalanlayacak bir yığın örnek gösterilebilir; sözgelimi birçok iyi insanların hali hiç de parlak değil. Deniliyor ki, kötü insanlar ama sonunda cezalarını buluyorlar; öyle de olsa, tanrıların kötü insanları hiç yaratmamaları daha doğru olmaz mıydı? Aklın insanlara tanrıların en değerli armağanı olduğu söyleniyor: ama insanlar bu değerli armağanı ne kadar kötüye kullanıyorlar ve bu armağan ne de şüpheli şey! Stoalıların pek değer verdikleri kahinliği (mantike) de Karneades pek yersiz bulur: kahinlik ne ile ilgili? Duyuların objeleri ile mi? Burada duyu organlarına inanırız. Bilimin objeleri ile mi? Burada da uzmanlara –fizikçilere, hekimlere, tarihçilere –danışırız; güneşin yerden ne kadar büyük olduğunu, bir geometrik şeklin niteliklerinin ne olduğunu, her halde , kahinden sormayız; ödevlerimizin ne olduğunu da filozoftan öğreniriz. Geriye sadece rastlantılı olanı bilmek kalıyor kahine, ama rastlantılı olanı, yani bir nedeni olmayan şeyi kahin nasıl bilebilir? Stoalıların astroloji’ye inanmalarını da Karneades şöyle eleştirir: Bu inanç doğru olsaydı, aynı yıldız altında doğanların alınyazılarının  bir olması, tersine olarak da, alınyazıları bir olanların (örneğin aynı savaşta ölenlerin) aynı yıldız altında doğmuş  olmaları gerekirdi; oysa bu böyle değil. Karneades ruhun davranışlarında özgür olabildiği, dış nedenlere bağlı olmadığı düşüncesindedir. Stoalıların dediği gibi her şey kader tarafından belirlenmiş olsaydı, hiçbir şey elimizde olmazdı; bir takım şeyler elimizde olduğuna göre, her şey kader tarafından belirlenmiş değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder