Felsefe Tarihi

Akımlar

Kavramlar

Felsefe Alanları

Düşünürler

Düşünürler (20.yy)

Gerçekçilik (Realizm)

[İng. realism, Fr. réalisme, Alm. realismus, es. t. hakiliyye] 

"Adcılık"ın savunduğunun tersine tümellerin gerçek olduğunu, tümellerin duyu deneyinin sağladığı bilgilerden. Daha gerçek bilgiler sağladığını savunan gerçekçilik, idealizmin savunduğunun tersine de bilgimizin nesnelerinin zihne bağımlı olmayıp bütünüyle zihinden bağımsız bir biçimde varoldukları düşüncesi üstüne kurulmuştur. Bu bakımdan, gerçekçiliğin gözünde bilgi edinmede düşünen özneye karşı dışarıdaki gerçeklik her zaman için asıl belirleyici konumundadır.

Bir başka deyişle, varlığın bırakın düşünsel nitelikli olduğunu, düşünce yoluyla ulaşılabilir olduğu bile açık bir biçimde yadsınmaktadır. Gerçekçilik, evrenin hangi biçimde olursa olsun zihne ya da düşünceye indirgenebileceği düşüncesine karşı çıkarken, evrenin varoluşunun insan bilgisinden ve bilincinden bağımsız bir varlığı olduğu görüşünü de sonuna dek savunmaktadır. Yine başka bir açıdan gerçekçilik, idealizmin savunduğunun tersine insanların, varlıkların, kısacası bir bütün olarak dünyanın "olması gerektiği" biçimiyle değil, "olduğu gibi", nasılsa öyle anlaşılması gerektiğini kendisine ilke edinmiş felsefedeki· birkaç önemli yöntembilgisel yaklaşımdan biridir.

Bu son anlamıyla düşünüldüğünde, gerçekçilik bir başka felsefe akımı olan "doğalcılık'' ile şeylere ilişkin temel yaklaşımında çok büyük ölçüde örtüşmektedir. Buna ek olarak gerçekçilik bilgikuramında, bilen özneden bağımsız bir biçimde varolan gerçeklik evreninin bilgisine düşünme yoluyla ulaşılabileceği ilkesi üstüne kurulmuş bütün öğretilerin ortak adıdır.

Gerçekçilik diye bilinegelen felsefe anlayışı, ilk başlarda, biraz da karmaşık bir biçimde, ya Platon'un savunduğu gibi tikelleri aşan gerçek varlıklar olduğunu ya da tam tersine Aristotdes'in savunduğu gibi tikellerin bağımsız gerçek varlıklar olduğunu öne süren çok genel felsefe konumunu nitelemek için kullanılmıştır. Platon ideaların duyulur şeylerden her bakımdan daha "gerçek" olmalarını gerekçe göstererek onların düşünülebilecek tek "gerçeklik" olduğu saptamasında bulunmuştur. Bununla birlikte Platon'un idealar öğretisiyle ortaya koyduğu temel görüş genellikle gerçekçilik diye nitelense de aslında tam karşıt konumda bulunan bir görüşe, idealizme karşılık gelmektedir. Öyle ki gerçekçilik anlayışı tanımı gereği gerçekliğin bilgisinin zihinden bağımsız olduğu savı üstüne temellendiğinden, özne ile nesne ikiliği bağlamında hep özneye öncelik tanıyan idealizmin tersine bütün önceliği nesneye vermektedir.

Gerçekçilik, idealizme karşıt bir biçimde zihnin hiçbir gerçekçilik A priori bilgisi olmadığını, doğuştan getirdiği hiçbir bilgi bulunmadığını, zihindeki bütün bilginin duyular yoluyla dış dünyadan geldiğini ileri sürmektedir. Bu bağlamda, gerçekçiliğin asıl çerçevesi, hocası Platon'un idealar kuramına kesin bir biçimde karşı çıkan Aristoteles tarafından çizilmiştir denilebilir. Bilginin tek kaynağının duyu verileri olduğunu, ancak duyu verileri doğrultusunda gerçekliğe açılabileceğimizi savunan Aristoteles, Platon'un formlar dünyasına yönelik "idealar gerçekçiliği" ni yeryüzüne indirerek gerçekçiliği ait olduğu anlama geri taşımıştır.

Orta çağ felsefesinde "adcılık'' ile "kavramcılık" anlayışlarına karşı geliştirilen, kökleri Platon'un idealar öğretisinde bulunan "Skolastik Felsefe" döneminin egemen anlayışı kavram gerçekliği, tümel kavramların bilincin dışında kendilerine özgü gerçek bir varlıkları olduğu düşüncesi üstüne bina edilmiştir. Ortaçağdaki bu anlamıyla gerçekçilik, tümelleri şeylerin kendilerinden bağımsız saymamayı, tümellerin varlığını hep şeylerin kendileriyle temellendirmeyi kendisine temel ilke edinmiştir. 

Yeniçağ felsefesindeyse gerçekçilik anlayışı en iyi anlatımını İngiliz Deneycileri'nde, özellikle de Locke'un felsefesinde bulmaktadır. Günümüzdeyse terim çoğunluk fiziksel nesnelerin deneyimden bağımsız olarak var olduklarını savunan görüşe karşılık gelmektedir.

Gerçekçilik felsefe tarihinde kimileyin birbirleriyle çatışan çok çeşitli anlamlarda kullanılmasına karşın, özellikle XX. yüzyılın başlarından bu yana genellikle idealizme karşıt bir anlamda kullanılmakta, öyle de anlaşılmaktadır. Bu bağlamda "Gerçekçilik Okulu" diye anılan felsefe okulu özellikle İngiliz ve Amerikan felsefe çevrelerinde ağırlığını iyiden iyiye hissettirmektedir. Söz konusu okulun önde gelen üyeleri arasında Russell, Moore, Broad adları sayılabilir. Okulun ana düşüncelerinin biçimlenişinde Wittgenstein'ın önceki dönem felsefesinin etkisi oldukça büyüktür. Ayrıca Platoncu gerçekçilik anlayışı da kimi modern matematikçilerce matematik dilindeki. Kavramların bizim dışımızda gerçekten varoldukları söylenerek yeniden etkili bir biçimde dolaşıma· sokulmuştur.

Felsefe tarihi boyunca neredeyse bütün filozoflar bu iki düşünce çizgisinden birini, ya Platoncu idealizmi ya da Aristotelesçi gerçekçiliği benimsemişlerdir.

Bu temel karşıtlık bağlamında, genel anlamda idealizmi benimsemiş olmakla birlikte, idealizm ile gerçekçilik arasında bir yerde durmayı yeğleyen tek düşünür Descartes'tır.

Nitekim Descartes doğuştan gelen düşüncelerin varlığını olurladığı gibi sonradan deney yoluyla edinilmiş bilgilerin de söz konusu olduğunu belirterek, bir anlamda idealizme gerçekçilik katarak bu anlayışı bir nebze olsun yumuşatma yolunu seçmiş; bunu da büyük ölçüde  başarmıştır.

Felsefe Sözlüğü- A.Baki Güçlü; Erkan Uzun; Serkan Uzun; Ü.Hüsrev Yoksal-Bilim ve Sanat Yayınları 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder