Plotinos


Plotinus (204-264), Mısır’da Lycopolis’te doğdu ve İskenderiye’de Ammoniııs Saccas’ın denetimi altında onbir yıl boyunca felsefe üzerine çalışmalarda bulundu. 243 yılında Roma’ya giderek orada bir okul kurdu; ancak elli yaşına kadar yazılarında kendi felsefesinden bahsetmedi. Ölümünden (269) sonra öğrencisi Porphyry onun yazılarını gözden geçirdi ve yayımladı. Öğretmeninin yaşamöyküsünün de bulunduğu altı adet Ennead (dokuzluk) günümüze ulaşmıştır.

Tüm oluşumun kaynağı Tanrı.
Tanrı, tüm varlıkların kaynağıdır. Bütün karşıtlıklar ve farklılıklar ondan kaynaklanmaktadır. Ancak onun kendisi çoğulcu ya da farklı bir yapıya sahip değildir. O, mutlak olarak tektir. Her şeyi kapsayan sonsuzluğu içinde Birdir: Her şeyi yaratan, ilk nedensiz nedendir. Herşey Ondan meydana gelmiştir, çoğulculuk her zaman için birliği gerektirecektir Birlik, tüm oluşumun öncelidir ve ötesindedir. Onun aşkınlığı üzerine söyleyebileceğimiz her şey yetersiz kalacaktır; çünkü ona atfedilen güzellik ve iyilik ancak onu sınırlayıcı bir işlev görebilir. Onun ne olduğunu söyleyemeyiz, yalnızca ne olmadığını söyleyebiliriz. Onu bir oluşum olarak tanımlamak olanaklı değildir. O güzellik, doğruluk, iyilik, bilinçlilik ve bunlara bağlı niteliklerin üzerindedir. Onu bir düşünüş olarak algılayamayız. Çünkü bu bir düşüşür ve düşünce gerektirmektedir.

Dünya, Tanrıdan sonra meydana gelmiş olmasına karşın, onu Tanrı yaratmamıştır Çünkü yaratım için bilinçlilik ve istenç gerekmektedir, bu da sınırlandırma anlamına gelir. Tanrı, bir dünya yaratmaya karar vermemiştir. Dünya, Tanrının evrim geçirmesiyle de oluşmamıştır. Evren, Tanrıdan ortaya çıkan bir oluşumdur. Onun sonsuz gücünü gözler önüne sermektedir . Plotinus, bu ortaya çıkışın anlamı için birkaç metafor ortaya atmaktadır. Tanrı, sonsuz kaynağından tükenmeyen bir akışın meydana geldiği bir kaynaktır, ya da Tanrı, güneşin hiçbir kayba uğramadan yaydığı ışıkların güneşidir. Plotinus, metaforlarını ilk ilkenin bağımsızlığı ve mutlak gücünü gözler önüne sermek amacıyla kullanmaktadır. Neden, onun üzerine geçmez ya da kendisini onun içinde kaybetmez, etki nedeni sınırlamaz, etki Tanrının algılaması için önkoşul değildir. Dünya, Tanrıya bağlıdır fakat Tanrı dünyaya bağlı değildir. Organik yeniden üretimdeki ebeveynler gibi, Tanrı doğumdan sonra varlığını eskiden olduğu gibi sürdürmektedir.

Işık kaynağı olan güneşten ne kadar uzaklaşırsak, karanlığa (özdeğe) o denli yakınlaşmış oluruz Yaratım, yetkinlikten yetkin olmayana düşüş anlamına gelmektedir. Oluşum skalasında ne denli aşağıya inersek, o denli yetkin olmayana, çoğulculuğa, değişime ve ayırıma ulaşmış oluruz. Daha sonraki her evre, bir önce gelenin gerekli etkisidir—onun kopyası, gölgesi ve ilmeğidir. Ancak sonraki her evre, daha yüksek seviyeye ulaşma çabası içindedir, kaynağa geriye doğru dönüş çabası yaşanmaktadır.

Oluşumun üç evresi
Meydana gelme oluşumu içinde üç temel evreden söz edilebılir 1 arı düşünce ya da zihin, 2 ruh, ve 3 özdek. Birinci evrede, Tanrının oluşumu, düşünce ve idealara bölünmektedir. Tanrı, düşünce olarak düşünülür. Arı ideal bir kozmos olarak algılanır. Düşünce ve onun ideaları, konu ve nesnesi, bu evrede tektir. Zaman ve uzam içinde ayrılmamıştır: tanrısal zihinde, düşünen ve onun düşünceleri bir ve aynıdır. Tanrının düşüncesinin, yetkin doğru olması gerektiği düşünülür. Tanrı, kendi özünden gelen düşüncelerle düşünmektedir, tanrısal zihinde, düşünce etkinliği—düşünen ve düşünce bir ve aynıdır, ayrılmamıştır Onun düşüncesi, bir ideadan başka ideaya atlayan tutarsız bir düşünce değildir. Sezgisel ve durağandır. İdealar dizgesini bir bütün olarak, bir anda kavramaktadır. Çok sayıda idea. bulunmaktadır— bunlar fenomenal dünyadaki belli başlı şeyler kadar çoktur—ve onlar birbirinden farklı farklıdır; ancak, Platon’da olduğu gibi birleşik bir dizge oluştururlar. Tanrının mutlak birliği, ilk ilke çok sayıdaki farklı ideanın bu dizgesi içinde yansıtılmaktadır.

Duyum dünyasındaki her bir belirli nesne için, Tanrı zihninde bir idea bulunmaktadır. Arı düşünce dünyası uzamsız ve zamansızdır; o, yetkin, ebedi ve uyumlu bir dünyadır. Fenomenal dünya örneğini ortaya koymaktadır. İdealar, yalnızca örnekler değildir; onlar aynı zamanda etkin nedenlerdir; daha önce gördüğümüz gibi, meydana gelme oluşumundaki her evre kendisinin ardılının nedenidir.

Tanrısal yaratımın ikinci evresinde, ruh, arı düşünceden meydana gelmektedir; bir yerde idealar ve erekler varsa, onların kendilerini gerçekleştirmelerinin araştırılması gerekmektedir. Ancak bu şekilde bir şeyler üretilebilir. Bu, arı düşüncenin etkisi, görünümü ya da kopyasıdır—ve her etki ya da kopyada olduğu gibi ilkörneğinden daha az yetkin değildir. O, çok duyarlı ve zihinseldir; etkinlik ve ideaları vardır, düşünce erkine sahiptir. Ruhun iki evresi bulunmaktadır; ikinci evrede, duyum dünyası yönünde döndürülmüştür; ilkinde, düşünce olarak hareket eder ve an ideayı tasarlar; diğerinde ise özdeği bir düzene sokar ve arzuya sahiptir. Plotinus, ilk evreyi dünya ruhu olarak adlandırmaktadır, ikinci evre ise doğa olarak adlandırılır. Bazen, iki dünyaruhu varmışçasına konuşmaktadır. Bedensel varlığın bilinçsiz ruhunun oluşumu olan ikincisi, ilkinden—bilinçli ruhları—ortaya çıkmıştır.
Ruh, gücünü uygulamak arzusunu gerçekleştirmez. Üzerinde bir şey eylemde bulunmadıkça, kendi de eylemde bulunmayacak ve biçimlenmeyecektir; böylece özdeği üretir—üçüncü ve meydana gelişin en düşük seviyesi. Böyle bir özdeğin biçimi, niteliği erki ya da birliği yoktur; bu, mutlak etkisizlik ve yoksunluk, kötülük ilkesidir. O, Tanrıdan uzağa kaldırılmıştır; o, karanlıktır. Onun görüntüsünü biçimlendireme> yapabileceğimiz tek şey, değişim niteliğinin fenomenleri arasmdaki gerekli tözlerin olduğunu varsaymaktır. Bunlar duyum dünyamızdan geçip gitmektedir. Bu özdek üzerinde, dünyaruhunu içeren etkin erkler ve ruhlar bulunmaktadır ve onlar idealarla özdeştirler. Özdek üzerinde etkide bulunan bu
belirli erkler ya da ruhlar uzam ve zaman içinde bazı duyarlı nesneler üretmektedir. Onların tümü, bölünebilir dünya-ruhu içinde yer almaktadır. Ne uzayda varolmaktadır ne de dağılmışlardır. Nesnelerin uzamsal düzenlemesi yalnızca özdeğe bağlıdır; fenomenal evrenin güzelliği, düzeni ve birliği, Tanrıya geri dönüş çağrısı yapan dünya -ruhuna bağlıdır.
Plotinus, dünyanın meydana gelmesinin, doğasının gerekli bir sonucu olarak dünya-ruhundan kaynaklandığım düşünmektedir. Bu, bir oluşum olarak zaman içinde başlamıştır. Arı düşünceden dünya-ruhunun meydana gelmesi, özdeğin yaratımı, özdeğin yapılara dönüşümü, sürekli bir oluşum meydana getirecektir. Soyut düşünce evreler şeklinde çözümlenebilir. Plotinus, Aristo gibi evrenin bengiliği düşüncesindedir. Aynı zamanda, özdeğin, biçiminden yalnızca ardışık olarak alınabileceğini söylemektedir. Dünya-ruhu üzerinde etkide bulunabileceği zaman yaratmaktadır. Plotinus da, Stoacıların dönemsel yeniden oluşum öğretisini kabul etmektedir. Ancak bu görüşlerin nasıl uzlaştırılabileceğini göstermemiştir.  Bu konudaki genel düşüncesi dünyanın her zaman var olduğu ve her zaman var olacağıdır. Duyum dünyası, bir bütün olarak sonsuzdur, onun yalnızca parçaları değişmektedir.

İnsan ruhu.
İnsanoğlunun ruhu dünya-ruhunun bir parçasıdır. Duyularüstü ve serbest bir yapıya sahiptir. Çıkış noktası olarak, onun oluşumundan önce, mistik bir önsezi içinde sonsuz nous tasarlamıştır o, Tanrıyı işaret etmekte ve iyiyi bilmektedir; ancak ardından gözlerini dünyaya ve insana çevirmiş-tir ve böylece düşmüştür. Bu düşüş, dünya -ruhunun arzusunun, gerekli sonucunun bir parçasıdır. Kısmen, bir duyum yaşamı için önü alınamaz bir itme gücünün sonucu, kısmen de belirli bir ruhun kendisinin parçasına bağlıdır. Ruh, bu şekilde başlangıçtaki özgürlüğünü kaybetmiştir. Bu özgürlük, duyumsallıktan uzak olarak, diğer yöne dönerek, daha yüksek doğasına bağlı oluşu içermektedir. Eğer e, bunun yapılmasında başarısız olursa, bedensel yaşam içinde takılıp kalırsa , ölümünden sonra, suçluluk derecesine bağlı olarak başka bir insan, hayvan ya da bitkinin bedenine katılacaktır. Özdeksel bedene yayılan ruh parçası, gerçek  değil, yalnızca onun gölgesidir. Gerçek kendi, düşünce ve logosta bulunmaktadır; o, görevini yalnızca düşüncenin duyumsal yaşantısından geçerek Tanrıya ulaşması gerekmektedir. Ancak Tanrıya bu geri dönüş bu dünyada, yalızca çok ender durumlarda olanaklı olabilmektedir.

Gizemcilik.
Tanrı ile birliğin ereğine ulaşabilmek için, sıradan erdemler yeterli gelmemektedir. İtme gücünün ılımlılığı yeterli değildir; ruh, kendisini tüm duyumsallıktan arındırmaktadır. Kendisini beden ile olan birliğinden kurtarmak zorundadır. Bunun yanı sıra arındırmadan daha yüksek bir evre bulunmaktadır. Bu, kuramsal tasarım için bir hazırlık niteliği taşımaktadır; kuram, pratikten daha üstündür, çünkü bizi Tanrının görünümüne daha fazla yaklaştırır.  En yüksek evre, Tanrı ile olan birliktir. Bu, düşüncenin yükseltilmiş türü tarafından bile gerçekleştirilemez; bu, yalnızca bir esrime (ecstasy) durumu içinde olmaktadır. Burada ruh, kendi düşüncesini aşmaktadır. Tanrının ruhu içinde kendisini kaybeder, Tanrı ile bir olur. Bu, Tanrıya mistik bir geriye dönüştür.
Bu dizge, Yunan felsefesi ile doğu dininin bir birleşimidir. Aşkın Tanrı öğretisi içinde dinsel bir yapıdır. Her şeyi algılama bakımından kamutanrıcıdır. Bir Tanrı oluşumu olarak en düşük özdeğe inilmektedir. Dinsel idealizm, ruhun son ereği için, — kalan bölümün tanrının zihninde bulunmaktadır; ve insanoğlu, bu dünyadaki kazançların ötesinde Tanrı ile olan birliğini sürdürebilmek için, kendisini duyum zincirinden kurtarmalıdır.
Plotinus çoktanrıcılığı reddetmez; tanrılar da, göksel görünümlerdir. O,  ayrıca dünyasal dinlerde iyi ve üstün cinlerin varlığına inanmaktadır. Bir uzaklık içindeki fiziksel eyle miii olanaklı olduğunu düşünür; tüm evren, tinsel bir oluşumdur. Tinlerin, diğerleri üzerinde sempatik bir şekilde ey lemde bulunması gerekmektedir. Onun ardıllarının çoğu, bu boşinanları abartmış ve popüler çoktanrıcılığı savunmuşlar, Hıristiyanlık dinine saldırmışlardır.
Yunan ve Ortaçağ Felsefesi-Frank Thilly-İzdüşüm Yayınları
Not: Video Plotinos düşüncesine geniş yer vermektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder