Occam'lı William


Occam’lı William
İngiliz Fransiskan Occam’lı William, yaklaşık 1280 yılında doğmuştur. Büyük bir olasılıkla Oxford’da Duns Scotus’un öğrencisi olmuş ve Paris’te birkaç yıl öğretmenlik yapmıştır. Kilise ile devlet arasında sürtüşmelerin yaşandığı dönemde milliyetçilerin safında yer almış ve 1347 yılında ölen Bavyera’lı Louis’in savunmasını üstlenmiştir.

Kitapları arasında, Sentences dört kitabı;.Summa totius logices; Quodlibeta sentem: Centiloquium theo logicum; ve Devlet ve Kilisenin gücü üzerine yapılan çalışmalar bulunmaktadır.

Occam’lı William’a göre, yalnızca tikeller var olmaktadır ve bütün bilgilerimiz onlarla başlar. Sezgi duyum olarak adlandırdığımız şeylerin önemi onu izlemektedir. Bir şeyin varlığından haberdar olur ve onu yargılama ile ifade ederiz (ac his intellectus). Tikel nesnelerden soyutlama yaparak onlar için ortak olan niteliklere ulaşırız. Zihin ya da usun bunun için özel bir niteliği yoktur; bize sunulan iki benzer nesneyi doğal olarak soyutlarız. Böylece tümeller yalnızca zihindeki düşünceler ya da idealar olarak var olurlar ve sözcüklerle ya da benzer pek çok şeyi gösteren geleneksel işaretlerle ya da daha çok terimlerle (termini) ilgilidir. Bir terim, bir sözcük artı onun anlamından oluşmaktadır. Bu, değerlendirmelerimizin yalnızca idealar ile ilgili olduğu anlamına gelmemektedir; onlar ayrıca şeylerle ilgilidirler.

Sonuç olarak, tümeller, zihnin dışında varlığa sahip değildirler ve onlar şeylerin içinde kendiliğinden bulunmazlar; gerçekçilerin yaptıkları gibi, extramental tümeller göz önünde bulundurulduğunda soyutlamanın saçmalığının tüm türleri içinde buluruz kendimizi. Entia non multiplicanda praeter necessitatem:  Varlıklar ya da ilkeler, gereksiz olarak arttırılmamalıdır. Bu ilke “Occam’ın Usturası”olarak bilinmektedir. Çünkü Peter Aureoh tarafından daha önce belirtilmiş olduğu gibi gereksiz tümelleri traşlamaktadır. Tümeller, Tanrı’nın zihninde töz ya da varlıklar olarak var olmazlar; bizde olduğu gibi, o da, tikel şeylerin bilgisine sahiptir. Bunlar tek başına gerçek bir varlığa sahiptirler.

Sezgisel bilgi, duyum algılamasının yanı sıra, birinin kendi içsel durumlarının bir bilgisini içermektedir—istenç, neşe, üzüntü eylemi—bunlar duyum algılamasından daha belirgindirler. Biz, bu şekilde ruhun doğasının bir bilgisini kazanamaz, yalnızca onun etkinliğini gözlemleyebiliriz. Sahip olduğumuz bu tür doğrudan bilgiye ek olarak, Occam’ın soyutlayıcı (abstractive) olarak adlandırdığı bilgi bulunmaktadır. 0, bununla tümdengelimsel uslamlama ya da tasım ile kazandığımız bilgiyi ifade etmiştir. Tartışmamızın temelini oluşturan ilkeler tümevarım ile deneyimden meydana gelmektedir. Öyleyse deneyim, tüm bilgimizin kaynağıdır ve deneyimden aşkın olan tüm bilgiler, yalnızca bir inanç konusudur. Tanrının varlığını Anselm’in varlıkbiçeminde varlıkbilimsel olarak ya da deneyim ile kanıtlamak olanaksızdır. Deneyim yontemi olasılıktan öteye geçemez.  Tanrının varlığı, ussal düzlemde olanaklıdır. Burada inanç, usa karşı bir oluşum olarak düşünülmektedir. Hıristiyan dogmalarının uslamlandırılması olanaksızdır; yapabileceğimiz tek şey onlara inanmaktır. Tanrıbilim, gerçek anlamda bir bilim değildir, bizler, bütünüyle din doğrularının belirliliğine bağlıyızdır. Felsefe ve tanrıbilim artık birbirlerinin alanına girememektedir.

Tanrı, her şeye gücü yeten bir oluştur. Hiçbir kanunu bağlı değildir, düşünce, istenç ve  eylemde özgürdür. Ortaya koyduğu ahlak kurallarından daha farklı kuralları da kurmuş olabilirdi. Onlarda belirgin olan bir şey yoktur. Onlar, Tanrı öyle istemiş olduğu için bizim üzerimize yüklenmiştir. Onun içinde olduğu gibi, bizim içimizde de istenç, zihinden daha üstün bulunmaktadır.

Gerçekçiliğe karşı adcılık
Bu görüşlerde, tüm skolastik düşüncenin temel ilkelerinden ayrılma görülmektedir. Skolastizmin ereği, Hıristiyan inancının uslamlandırılması, felsefe ile tanrıbilim birliğinin sağlanması olarak belirlenmişti. Şimdi tüm bu anlayış faydasız olarak değerlendirilmektedir; skolastiktanrıbilim, sahte bır bilimdir. İnancın tüm kavramları, usa uyarlanamaz bir yapıdadır. Bu düşünceleri yürürlüğe koyan dindar Fransiskanlar ve onun öğretisini bir bütün olarak kabul edenler, tanrıbilimin enkazı içinde inançlarına daha fazla sıkı sıkıya sarılacaklardır; ancak farklı görüşe sahip olan insanlar, evrenlerini uslamlama girişiminden vazgeçeceklerdir. Thomas’cılar ve Scotus’cular arasındaki tartışma, şimdi yerini gerçekçiler ve adcılar arasındaki tartışmaya bırakmıştır. 1339 yılında, Paris Universitesi Occam’ın kitaplarının kullanımını yasaklamış ve 1340 yılında adcılığı reddetmiştir; yüzyıldan daha fazla bir zaman sonra, üniversitedeki bütün öğretmenler, gerçekçiliği öğreteceklerine ant içerek görevlerine başlıyorlardı. Ancak kurulan diğer üniversitelerde adcılar düşüncelerini ifade etmek için geniş olanaklar bulacaklardır:1349’de Prag,1365’te Viyana 1386’da Heidelberg, 1388’de Cologne: ve tartışma yüzyıl sonra sona erecektir.

Frank Thilly- Felsefenin Öyküsü- Yunan ve Ortaçağ Felsefesi- Çeviri: İbrahim Şener. İzdüşüm Yayınları




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder