Eriugena


John Scotus Erigena: Yeni Platonculuğa Dönüş
Beşinci yüzyılın sonunda, Yeniplatonculuğa yeni bir soluk getirecek olan bir yazı derlemi ortaya çıkmıştı. Bu düşünce, ortaçağ felsefesini büyük ölçüde etkileyecektir. Bu düşüncenin temsilcilerinden biri olan John Scotus Erigena mistik kamutanrıcılık alanında önemli bir yere sahip olacaktır. Onun yazıları Latinceye çevrilecek ve bir felsefe dizgesi oluşacaktır. Erigena, 810 yılında İrlanda’da doğdu. İrlanda okullarında eğitim gördükten sonra Paris’te Schola Palatina’nın yöneticiliğini üstlendi. Ölüm tarihi tam olarak bilinmemesine karşın 877 yılına dek yaşadığı düşünülmektedir. Felsefesini De divisione naturae adlı çalışmasıyla ortaya koymuştur.

Kamutanrıcılık
Scotus’un tanrıbilimi, Yeniplatoncu ve Augustian ideaların benzer bir atmosferinde hareket etmektedir Tanrı, herşeyin başlangıcı, ortası ve sonudur, her şey ondan gelmiştir ve ona geri dönecektir. O, dünyayı yoktan var etmiştir, her şeyi kendinden meydana getiren nedensiz ilk nedendir, ya da Scotus’un ifade ettiği gibi: Doğa (Tanrı olarak) yaratılmamış bir yaratıcı, yaratılmamış yaratım ilkesidir. (natura creans) O, dünyayı plana ya da zihnindeki ebedi örneğe göre yaratmıştır (Logos) Onun zihni nesnelerin düzen ve biçiminden sorumludur ve onların üzerinde eylemde bulunmayı sürdürmektedir ya da Scotus’un ifade gibi: Doğa (Logos olarak) yaratılmış bir yaratıcıdır, doğa (Logos tarafından meydana getirilen varlıklar olarak) yaratılmıştır ve yaratıcı olmayandır. Her şey, zihinsel olduğu kadar fiziksel olarak da, Tanrıya geri dönecektir ve sonsuz olarak Onun içinde kalacaktır. Çünkü O, tam yaratımın nihai ereğidir, bu açıdan bakıldığında doğa, Scotus’a göre, yaratılmamıştır ve yaratıcı olmayandır. Tanrı, varlık olarak, Babadır; Logos, Oğul; yaşam Ruh-ul-Kudüs’tür.

Evren, Tanrının özünün bir ifadesi ya da ürünüdür. Her şey—tanrının düşüncesi, Logos ve fenomenal dünya—onun önünde hareket etmektedir. Ancak, görünüm, Tanrı’dan ayrılmış değildir. Tanrı ve yaratımları birdir. O, yaratımları içinde, yaratımları ise O’nun içindedir. Onlar, yaratımları içinde kendisini açımlayan duyum açısından bir ve aynıdır, görünmez ve kavranmaz. Bir, kendisini görülebilir yapmaktadır. Biçim ve nitelikten yoksundur. Evren, insanoğluna göre, bir theopany(tecelli) olarak, bölünmüş, çok katlı ve çoğul evren olarak görünmektedir. Ancak o kendi doğası içinde bölünmemiş bir bütün, tüm karşıtlıklarının içinde uzlaşma halindeki bir bütündür.

Bu durumda Tanrı, dünyada her yerde bulunmaktadır; fakat aynı zamanda aşkındır. Scotus, evreni tükenen bir varlık olarak algılamada isteksiz görünmektedir. Doğa içinde ifade edilmiş olguların daha fazlası Tanrı’da sonsuz olarak bulunmaktadır. Nasıl ki, bir ışık ve bir ses, kendinden bir şey kaybetmeden görülebiliyor ve duyulabiliyorsa, her şey Tanrı’nın varlığı içinde paylaşılmaktadır ve Onun bütünlüğünden hiç bir şey eksilmez. Tanrının doğası öylesine aşkındır ki, insan kavrayışı onu betimlemede yetersiz kalmaktadır. O, dilin ifade edebileceğinin ötesinde bir yapıya sahiptir. Tüm düşünce sınıflandırmalarından uzak bir oluşuma sahip bulunmaktadır. Onu, herhangi bir şey ile ifade etmek, Onu sınırlamak olacaktır, bir niteliğinden bahsederken, diğer bir niteliği eksik kalacaktır. O, duyumüstüdür. O, iyilik, tanrısallık, doğruluk, sonsuzluk ve ussallık alanlarında aşkındır. O, ifade edilemez, kavranamaz, bilinemez ve betimlenemez ilkeye sahiptir.

Bu kamutanrıcı öğretiden yola çıkıldığında, insanoğlu da tanrısal ilkenin bir görünümü olarak değerlendirilebilir, fakat Scotus bu yargının altını çizmeye hazır değildir çünkü insan gerekirciliği, Tanrıya kötülük öğesı getirmektedir. İnsan, Tanrıdan daha fenomenal bır yapıdır, o microcosm’dur, yaşayan tindir ve Tanrı’dan düşmesinden kendi sorumludur. Tanrı, kötülüğün nedeni olamaz, Tanrı’da kötülük ideası yoktur. St Augustıne’in öğrettiği gibi, kötülük, iyilik yoksunluğundan başka bir şey değildir. İnsan doğasında bir birlik oluşturan Logos, insanoğlunun yeniden Tanrı ile birleşmesine yardımcı olacaktır. Böylece Tanrının ilk sevgisi geri getirilecektir.

Gizemcilik
Her şey nasıl Tanrıdan geliyorsa, yine ona geri dönecektir: O, varlığın hem kaynağı hem de ereğidir. Tanrı’ya geri dönüş mistik yücelme ile olanaklı olabilir. Mistik bilgisizlik durumunda tanrısal karanlık içine düşer ve burada kendimizi kaybederiz.

Scotus Erigena, Hıristiyan düşünce yapısını akıllıca evrensel bir dizge oluşturma amacıyla kullanması nedeniyle skolastizmin önde gelen bir kişiliğidir; onun felsefesi aynı zamanda ortaçağ gerçekçiliğinin tohumlarını da içermektedir. Onun düşünceleri aşırı bağımsız bir yapıya sahiptir ve öğretileri ortodoks bakış açısıyla çok az uyum halindedir. PseudoDionysius’u Augustine’e tercih etmeyecektir. Daha çok Augustine’in düşüncelerini basitleştirilmiş bir biçimde sunar. Paschasius Radbertus’un çalışmalarıyla uyum içinde görünmektedir.
Frank Thilly- Felsefenin Öyküsü- Yunan ve Ortaçağ Felsefesi- Çeviri: İbrahim Şener. İzdüşüm Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder